Son anketler,adaylar,2011,,anket sonuçları,il il milletvekilleri,aday isimleri,Son anketler,seçim sonuçları

19 Aralık 2009 Cumartesi

Erdoğan Trabzon programlarını iptal etti

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ses tellerindeki rahatsızlık nedeniyle yarınki programlarını da iptal etti.

Alınan bilgiye göre, iki gündür Rize'de bulunan Başbakan Erdoğan, dün ve bugünkü programlarını sağlık sorunları nedeniyle iptal etmişti. Yarın Trabzon'un Of ilçesinde hakla sesleneceği duyurulan Başbakan Erdoğan'ın, bu programını da iptal ettiği ve istirahatini sürdüreceği belirtildi.

Başbakan Erdoğan'ın, yarın İstanbul'a dönmesi bekleniyor.

Bugün de istirahatini sürdüren Başbakan Erdoğan, öğle saatlerinden sonra evinden ayrılmış, ilçenin Dumankaya köyünde 3 yıl önce vefat eden ağabeyi Hasan Erdoğan'ın mezarı ile dün açılışını yaptığı Diyanet İşleri Başkanlığı Müftü Yusuf Karali Eğitim Merkezi'ne adını veren Yusuf Karali'nin aynı mahalledeki kabrini ziyaret etmişti.

Yaklaşık iki ay önce vefat eden Zavendikli Mustafa Yıldız Hoca'nın, ilçenin Başaran köyü Birlik Mahallesi'ndeki mezarını da ziyaret eden Erdoğan, ilçede bir süre önce tamamlanan spor salonu ve futbol sahasında incelemelerde bulunmuştu.

AK Parti'li Elitaş'tan iç barış çağrısı

AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, ''Kim ne söylerse söylesin, kim hangi yalanı, iftirayı yaparsa yapsın, milli birlik, kardeşlik içerisinde, 72 milyon insanın aynı mutluluğu, aynı duyguları paylaştığı bir Türkiye'yi ortaya çıkartmak bizim hedefimizdir'' dedi.

Demokrasinin, hukukun, ilkelerin önemini vurgulayan Elitaş, gündeme ilişkin değerlendirmelerde de bulundu. Muhalefet partilerini ve liderlerini eleştiren Elitaş, ''Bugün Türkiye'nin iyi bir muhalefete ihtiyacı var'' diye konuştu.

Milletin hedeflerini en ileriye götürebilme, Türkiye'yi, Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yılı olan 2023 yılında dünyanın en büyük 10. ekonomisi haline getirme, ihracatı ve ticaret hacmini artırma, insanların gelir seviyesini 25 bin dolara ulaştırma gayreti içerisinde olduklarını anlatan Elitaş, demokratik açılım ile ilgili görüşlerini de dile getirdi. Elitaş, şunları kaydetti:

''Kim ne söylerse söylesin. Kim hangi yalanı, iftirayı yaparsa yapsın, milli birlik, kardeşlik içerisinde, 72 milyon insanın aynı mutluluğu, aynı duyguları paylaştığı bir Türkiye'yi ortaya çıkartmak bizim hedefimizdir. Kim önümüze engel olmaya çalışırsa çalışsın, kim tekerimize taş koyarsa koysun, kim iftira ederek bizi ihanetle suçlamaya çalışırsa çalışsın, hıyanetle suçlamaya çalışırsa çalışsın, inancımız yüreğimizle paralel, tek bir erimizin, insanımızın kanının akmasına tahammül edemeyiz. Bir ananın gözyaşının akmasına tahammül edemeyiz. Her zaman şunu şöyle söylüyoruz, (Bir ananın evlat acısından dolayı akan tek bir damla gözyaşına, bu vatan için kendisini feda etmeye hazır olan yavrularımızın, Mehmetimizin, Mehmetçiğimizin bir damla kanından hiçbir koltuk kıymetli değildir) diyoruz. Onun için şu bulunduğumuz süreç içerisinde herkes sorumluluğunu çok iyi bilmeli.''

-''TARİH CESUR OLAN İNSANLARI YAZMIŞTIR''-

Şehit cenazelerinde, ''Şehitler ölmez, vatan bölünmez'' denmesinin, şehitlerin gelmesine ''dur'' demek için gayret göstermek anlamına gelmediğini ifade eden Elitaş, ''30 yıla yakın bir süredir bu ülkede devam kardeş kavgasını durdurmak cesaret ister, irade ister, inanç ister, kararlılık ister ve o konuyu da bilmek ister. Cesareti olmayan insanlar, tarihe iz bırakacak hiçbir eylem içerisinde bulunmazlar'' dedi.

Tarihi silik şahsiyetlerin değil, cesur insanların yazdığını, ancak tarihin hainleri de yazdığını belirten Elitaş, şöyle devam etti:

''Kardeş kavgasını bu ülkede körükleyerek kendi zeminlerini, kendi siyasi rantlarını devam ettirme gayreti içerisinde olan insanları lanetle yazmıştır, kardeş kavgasından varlık sebebi olarak ortaya çıkarılmaya gayret eden insanlar, siyasi hayatlarını devam ettirmeye çalışan insanlar maalesef bugün, bu atmosfer içerisinde inanın kendi oylarının potansiyellerinin arttığını görünce ne düşünüyorlar, kendi vicdan muhasebelerini yapmalarını kendilerine tavsiye etmek istiyorum. Düşünün bir kere 30 yıldır, 25 yıldır 5 binin üzerinde asker, 5 bin civarında da güvenlik görevlisi, korucu şehit olmuş. 30 binden fazla insan hayatını kaybetmiş. Hiç kimse bunun sebebini araştırmamış, 'niye, çözüm üretelim' diye gayret göstermemiş. Ama bağırmış. Bize diyorlar ki 'Şehitler ölmez, vatan bölünmez' dediğimizde niye kızıyorsunuz. Kızmıyoruz, 'Niye bugüne kadar gayret göstermediniz' diye kızıyoruz. 'Niye bu akan kanı durdurmak için elinizde ne imkan varsa onu kullanmadınız, başkalarıyla paylaşmadınız' diye kızıyoruz. 'Bu konuda gayret gösteren insanların önüne niye engel oluyorsunuz' diye kızıyoruz.

40 yıllık partinin bu konuda herhalde en ufacık da olsa bir çözüm önerisi vardır, zihinlerinde oluşmuş fikir kırıntısı vardır. 86 yıllık olduğunu iddia eden bir partinin, bu ülkedeki sorunlar, problemlerle ilgili muhakkak çözüm önerileri vardır. Var olan çözüm önerilerini internet sitelerinden kaldırıyorlar. Bütçe görüşmelerinde Sayın Başbakan gösterdi, (Bak) dedi, hayır o (Yok) dedi. Arkasından resmi mühürlü olduğunu görünce, ertesi gün basın mensupları bakmışlar ki, internet sitelerinden kaldırmışlar. Bu kadar ilkesizlik olmaz. Basın mensuplarının söylediğine göre, internet sitesinden kendilerinin hazırladığı 4 raporu kaldırmışlar. Ama bu bilgi çağı öyle bir çağ ki, gençlik kolları başkanımız da bu konuda uzman bir arkadaşımız, eski tarihe girme imkanı varmış. 1996 yılındaki Cumhuriyet Halk Partisi'nin internet sitesine ne kadar silersen sil ulaşma imkanı varmış. Medya bu işi biliyor, ulaşmış, 1996'daki internet sitesindeki orijinal haliyle, 2009 yılındaki tahrif edilmiş hali arasındaki farkı da bulmuş. Artık hiçbir şeyi, hiç kimseden saklama imkanı içerisinde olamazsın. Devir şeffaflık devri, şeffaf olan insanların cesaretli olma devri. Çünkü kendinden emin olan insanlar cesur olurlar, kendinden emin olan insanlar şeffaf olurlar.''

-İÇ BARIŞ VE HUZURUN ÖNEMİ-

Bu süreci, olumlu, iyi bir şekilde götürebilmek için Türkiye'nin iç barışa, iç huzura ihtiyacı olduğunu ifade eden Elitaş, Büyük Önder Atatürk'ün ''Yurtta sulh, cihanda sulh'' sözlerinin önemini vurguladı. Atatürk'ün sözünün çok iyi algılanması gerektiğini belirten Elitaş, demokratik açılım çalışmaları sonucunda yapılacak düzenlemeler, kurulacak komisyonlar hakkında bilgi verdi.

Demokratik açılım sürecinde ana dilde eğitim ve ibadet konusunda yapılacak çalışmalara da değinen Elitaş, sözlerini şöyle tamamladı:

''Mesela o bölgedeki insanlarımızın bir kısmı kendi ana dillerini konuşuyorlar, Türkçe'yi öğretememişler bugüne kadar ki iktidar olan insanlar. Öğretme gayreti içerisinde de olmamışlar. Bu insanlara dini vecibelerini yetire getirebilmek için hoca efendilerin, o dilde, farklı bir dilde vaaz edebilmelerine, hutbe okuyabilmelerine imkan tanıyan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yapacağı bir işlem, eylem. Yine, Kur'an-ı Kerim'in meali. Türkçesi var, İngilizcesi var, Farsçası var, Almancası var, Rusçası var, hatta Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yaptırdığı mealler var. Kendi dinini en iyi şekilde öğrenme gayreti içerisinde olmuş insanların ve yüzde 99'unun Müslüman olduğunu söylediğimiz bu ülkedeki insanların kutsal kitaplarını kendi dillerinden anlayabilmek için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın veya herhangi birisinin, yani farklı bir dilde tercüme etme imkanının yasaklanmayacağı açılım sürecinin içerisindeki en önemli unsurlarından birisi bu.''

14 Aralık 2009 Pazartesi

bahçeliyi çıldırttılar

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye'nin tehlikeli bir cepheleşme sürecine sürüklendiğini iddia ederek, "İnsanlar daha önce komşu, bakkal, manav, işçi, memur, dost ve arkadaş olarak gördükleri kişilerde, etnik köken ve mezhebe dayalı kimlik sorgulamaya başlamışlardır. Bu gidişatın, iddia edildiği gibi barış ve huzurla, demokrasi ve hürriyetle, kalkınma ve refahla, kaynaşma ve kardeşlikle hiçbir ilgisinin olmadığı milletimiz tarafından anlaşılmıştır" dedi.

TBMM Genel Kurulu'nda 2010 Bütçesi'nin tümü üzerindeki görüşmelerde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) grubu adına konuşan Genel Başkan Bahçeli, 2009 bütçe yılının, Türk milleti açısından üzüntü verici olayların, hayal kırıklığı ve talihsizliklerin yaşandığı bir yıl olduğunu öne sürerek, "Bizi biz yapan, bir arada tutan ortak değerlerin kaynaştırıcılığı yerine, tarihi ve kültürel derinliği olmayan yapay farklılıkların ayrıştırıcılığı üzerinden siyaset yapıldığı bu dönemde iktidar gücü, kronikleşen sorunlara çözüm üretmek için kullanılmak yerine istismar, gerilim ve kutuplaşma yönünde kullanılmıştır. Sorunlar karşısında başarısızlığa uğranılan her durumda geçmişi suçlama geleneği sürdürülmüştür. Vatandaşın ekonomik ve sosyal hayatına ilişkin beklentilerinin boşa çıktığının farkına varıldığı her durumda mutlaka bir istismar vesilesi bulunmuştur. Sistemli gayretlerle yıpratılan devlet ve toplum hayatımızın hemen her alanında yaşanan kutuplaşma ve cepheleşmeler giderek derinleştirilmiştir" diye konuştu.

Bahçeli, ekonomik gelişmelerin de, yaşanan genel bunalımdan farklı bir seyir izlemediğini, yatırımların azaldığını, üretimin daraldığını, borçlanmanın arttığını, yoksulluğun derinleştiğini, çığ gibi büyüyen işsizliğin sosyal hayatı tehdit eder hale geldiğini iddia etti. Siyasi ve ahlaki çürümenin devlet ve toplum hayatını kapladığını savunan Bahçeli, bunun sonucunda devlete ve adalete olan güven duygusunun zedelendiğini öne sürdü.

Yürütülen dış politikanın da Türkiye'nin milli menfaatleri bakımından kaygı verici olduğunu ileri süren Bahçeli, herkesin huzur içinde olacağı bir güvenlik sistemi ve herkesin adaletine güvendiği bir yargı sisteminin tesis edilemediğini savundu. Etnik tahriklerin arttığını savunan Bahçeli şöyle konuştu:

"Türkiye tehlikeli bir cepheleşme sürecine sürüklenmiştir. İnsanlar daha önce komşu, bakkal, manav, işçi, memur, dost ve arkadaş olarak gördükleri kişilerde, etnik köken ve mezhebe dayalı kimlik sorgulamaya başlamışlardır. Ve bu gidişatın, iddia edildiği gibi barış ve huzurla, demokrasi ve hürriyetle, kalkınma ve refahla, kaynaşma ve kardeşlikle hiçbir ilgisinin olmadığı milletimiz tarafından anlaşılmıştır. Yüzleşme adı altında milli tarihimizi karalama kampanyaları milli sorunları sözde çözme iddialarıyla hız kazanmıştır. Bugün geldiğimiz noktada vatandaşlarımızın geleceğe daha umutlu bakmasını sağlayacak bir ekonomik ve sosyal yapı söz konusu değildir. Bütün bunların milletin gözünden kaçırılması için, aklın, izanın, gerçeklerin karartılması için maddi çıkar ilişkileri tesis edilen yandaş medya oluşturulmuştur. Bütün çabalara rağmen hükümetin sipariş verdiği haber ve yorumları yayınlamakta direnen medya unsurlarına ise baskı ve dayatma başlatılmıştır."

Bahçeli, 2009 yılında ekonomik sorunların hiçbir dönemde olmadığı kadar milleti zayıf ve yorgun düşürdüğünü, uluslararası ilişkilerin ağır bir zafiyet göstermeye başladığını ve bölücü saldırıların, devlete ve millete yönelik meydan okumaların toplumda tehlikeli bir gerilim ortamını ortaya çıkarttığı kaybedilmiş bir yıl olarak hatırlanacağını iddia etti.

"UÇURUMUN KENARINA GELEN DEVLET VE TOPLUM HAYATI CİDDİ BEKA SORUNUYLA MUHATAP"

Türkiye'nin, başarısız bir yönetim altında varlığı ve bütünlüğü tartışmalı bir hale geldiğini, ardı ardına yaşadığı buhranlarla köşeye sıkıştığını öne süren Bahçeli, hareketsiz ve kontrolsüz olarak uçurumun kenarına gelen devlet ve toplum hayatının, hiçbir dönemde olmadığı kadar ciddi beka sorunuyla muhatap olduğunu iddia etti. Siyasetteki dengenin ve istikrarın kaybının, toplumda cepheleşmeyi teşvik ettiğini, hayatın her alanında yozlaşma, ahlaki çöküntü, değer ve norm zedelenmesi yaşanmaya başladığını savunan Bahçeli, "Kültürel gerçeklerimizden ve toplumsal temellerimizden kopan ekonomik sistemle birlikte, milletimiz çok büyük bir açmazın ortasına düşmüştür" dedi. AK Parti kadrolarının, ekonomik meseleleri samimiyetle çözmeyi aklına dahi getirmediğini öne süren Bahçeli, ekonomik sistemin küresel alana aşırı bağımlı yapısı ve insanı dışlayan mekanik kurgusunun, zaten birikmiş sorunların kalıcı olarak çözülmesini zorlaştıran başlıca faktörler arasında yer aldığını söyledi.

Hatırı sayılı süredir serbestleşme ve küreselleşmeyle birlikte yürüyen krizlerin, finansal işlemlerdeki kontrol ve gözetim eksiklikleriyle birleşince doğal olarak etki alanını daha da genişlettiğini dile getiren Bahçeli, dünya genelinde, aşırı ve anormal kar istekleriyle etik değerlerin üzerinin örtüldüğünü, çığırından çıkan bir ekonomik düzenin ahlaki değerlerden uzak alt yapısının oluşturulduğunu söyledi. Bahçeli, ekonomik düzenin mağdurları ve kaybedenlerinin belli olduğunu dile getirerek, "Bunlar, dünyanın her yanında
yaşayan ve aralarında milyonlarca vatandaşımızın da bulunduğu milyarlarca yoksul, çaresiz, umutsuz ve sağlıksız kitlelerden başkaları da değildir" dedi.

"KRİZ TEĞET GEÇTİ DENİLDİKTE İŞSİZLİK ARTTI"

Hükümetlerin her zaman için ekonomiyi denetleyici ve yönlendirici politika aletleri bulunduğuna işaret eden Bahçeli, etkinlikle kullanılması halinde bunların, ekonomik krizleri sınırlarken, krizden çıkışı da kolaylaştırabileceğine dikkat çekti. Bütçe politikasının, bunun en belirginlerinden olduğunu belirten Bahçeli, AK Parti hükümetinin izlediği yanlış ve hatalı politikalar neticesinde bu hususların hiç birisinin gerçekleşmediğini iddia etti.

Küresel alanda cereyan eden krizin, içteki olumsuzluklar ve beceriksizlikler sayesinde ve aynı zamanda ekonomik sistemin tabiatında yer alan krize yatkınlıkla birleşince ortaya çok büyük maliyetlerin çıktığını savunan Bahçeli, ekonomideki alaborayı, bir teknenin alaborasıyla karıştıran iktidar zihniyetinin tedbir almakta inat edince bugün yaşanan ve her alana bulaşan kapsamlı problemlere kapı aralandığını söyledi. Bahçeli, birbirinden kopuk tedbirlerle krize karşı mücadele ettiğini öne sürdüğü siyasi iktidarın, her şeyden önce ekonomideki açmazları tahlil ve izah
edecek bir görüş genişliğine sahip olmadığını her fırsatta gösterdiğini savundu. 7 yıldır iktidar sorumluluğunu taşıyan AK Parti'nin kendisine tanınan fırsatları birer birer heba ettiğini, en müsait şartlarda dahi ekonomik problemleri çözemediğini öne süren Bahçeli, ekonominin, dış etkenlerdeki gelişmelerden dolayı oransal büyümesini ve sanal gelişmesinin de yanlış yorumlandığını belirtti.

'Kriz teğet geçti, en az etkilendik, bize bir şey olmaz' denildikçe yüz binlerce vatandaşın işsiz kaldığını,
fabrikaların kapandığını, her ocaktan feryatlar yükseldiğini iddia eden Bahçeli, krize fırsat gözüyle bakıldıkça, krizin acı ve katlanılamaz yüzünü daha çok yoksulluk, sefalet ve şikayet olarak gösterdiğini söyledi.

"2010 BÜTÇESİ AK PARTİ'NİN KENDİSİ GİBİ İNANDIRICILIKTAN UZAK"

Kriz nedeniyle kamu giderlerindeki artış ve gelirlerdeki azalma sonucunda bütçe açığının 2009 yılı sonunda 62 milyar 824 milyon TL, bütçe açığının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya oranının ise yüzde 6.6 olarak gerçekleştiğini ifade eden Bahçeli, "Krizin etkisiyle bozulan kamu mali dengelerinin düzelmesi yönünde önümüzdeki yılda da ümitvar olmamızı sağlayacak bir gelişme söz konusu değildir. 2010 yılı bütçesi krizden çıkışı sağlamayacak, krizi toplumsal yapıya daha çok yayacak bir nitelik gösterecektir.

Bütçe açığındaki tehlikeli artış başkaca bir yorum yapmamıza gerçekten de mani olmaktadır. 2010 yılı bütçesi bu haliyle sosyal yönü olmayan, kamu görevlilerini gözetmeyen, milletimizin sorunların altında ezileceğini tescil eden bir özelliğe sahiptir. 2010 Yılı Bütçesi bu haliyle inandırıcı olmaktan uzaktır ve aynı zamanda yetersizdir. Bundan dolayı Türkiye ekonomisi, önümüzdeki yılı da büyük zorluklar içinde geçirecek, milletimiz adına umut verici gelişmeler yaşanmayacaktır.

Kendisi gibi inandırıcılıktan ve samimiyetten mahrum bir bütçe hazırlayan AK Parti iktidarıyla gelecek yıl da şimdiden kaybedilmiştir. Büyük bir ekonomik krizin içinden çıkış arayan ülkemiz, önümüzdeki yılın bütçesiyle hiçbir sorunu aşamayacak, 'ne yapalım dünyada da kriz var' diyen bakış açısıyla hükümet teslimiyetçi tutumunu ekonomide de sürdürecektir. Bu bütçede hükümet işsizlik sorununun çözümünde devleti devre dışı bırakmış, istihdamı özel sektörün inisiyatifine terk etmiştir. Ne var ki daha şimdiden 50.1 milyar TL olarak öngörülen
bütçe açığı ile özel sektörün kullanacağı finans imkanlarını kendine kullanacağını da ilan ederek özel sektörün yatırım konusunda da önünü kesmiştir."

2010 yılının da heba edilen bir yıl olacağının anlaşıldığını savunan Başbakan Erdoğan, bütün verilerin 2010 yılının, 2009 yılından daha zor olacağını gösterdiğini iddia etti.

Erdoğan ve Bahçeli DTP için ne dedi?

Gazetecilerin Başbakan Erdoğan'a DTP'nin bugün Diyarbakır'da yaptığı toplantıda, bağımsız kalan milletvekillerinin, milletvekilliğinden istifa etme kararı aldıklarını hatırlatmaları üzerine 'Onlar kesin kararlarını vermişler, ama biz parti olarak henüz kararımızı vermiş değiliz' dedi..

ŞAHİN: ÜZERİME DÜŞENİ YAPARIM

Şahin, gazetecilerin, sorularına, ''Kendi takdirleridir. Meclise geldiğinde İçtüzüğün gereğini yaparım'' dedi.

Mehmet Ali Şahin, Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk'un 29 Aralık'ta mahkemeye ifade vermeye gideceğini, bu konuda Meclisin tutumunun ne olacağına ilişkin soruya, ''O doğrudan Meclisi ilgilendiren bir konu değil'' karşılığını verdi.

BAHÇELİ: KARARA SAYGILIYIM

Bahçeli, eski DTP milletvekillerinin toplu istifa kararına saygı duyduklarını söyledi.

Kapatılan DTP'nin bağımsız kalan milletvekillerinin toplu istifa kararına ilişkin soru üzerine Bahçeli, "Bilemiyorum. Onların siyasi tercihleri. Bugün toplantıları vardı. Böyle bir tercihte bulunmuşlar. Saygı duyarız" diye konuştu. İstifaların Genel Kurul'a gelmesi halinde nasıl bir tavır takınacaklarının sorulması üzerine Bahçeli, "Hele bir gelsin bakarız" dedi.

22 Kasım 2009 Pazar

Kılıçdaroğluna şok

Avusturya'nın başkenti Viyana'da CHP İstanbul Milletvekil Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP Tunceli Milletvekili Ali Kılıç'ın katıldığı panel öncesi olaylar çıktı.

2 KİŞİ YARALANDI
Yaklaşık 60 kişilik bir grup, panelin yapıldığı Mozaik Derneği salonunu işgal ederek, sloganlar attı.

Salonda gerilimin tırmanması ve arbede yaşanması üzerine Kılıçdaroğlu ve Kılıç'ı Viyana'ya davet eden Avuturya Alevi Federasyonu'na bağlı Viyana Kültür Birliği yöneticileri Avusturya polisinden destek istedi.

Çıkan arbedede 72 yaşındaki Sadi Çay adlı vatandaş yüzünden yaralanırken, 16 yaşındaki bir gencin ise ayağının kırıldığı bildirildi. Adı açıklanmayan gencin ambulansla hastaneye kaldırıldığı açıklandı.

ÖYMEN'E TEPKİ BÜYÜYOR
Ayrıca, panel yapıldığı yere gelen Avusturya polisi protestocuları zor kullanarak salon dışına çıkarttı. Ortalığın sakinleşmesi üzerine, Kılıçdaroğlu ve Kılıç'ın panele başladığı kaydedildi.

CHP Milletvekili Onur Öymen'in TBMM'deki konuşmasının tepki alması üzerine Kemal Kılıçdaroğlu ve Ali Kılıç, Almanya ve Avusturdaki kent ve kasabalarda, Dersim ve Öymen ile ilgili açıklamalarda bulunarak paneller düzenliyor. Dün, Kılıçdaroğlu ve Kılıç'ın bulunduğu Avusturya'nın Pirol eyaletine bağlı İnnsburck kentinde benzer protesto gösterileri yaşandı

16 Kasım 2009 Pazartesi

Erdoğan otobüse muavinlik yaptı

Başbakan Erdoğan, Ankara-İzmir bölünmüş devlet yolunun açılışının ardından, Manisa’nın Turgutlu ilçesinde yapımı geçtiğimiz yıl tamamlanan Irlamaz Çayı Rekreasyon alanına gelen Başbakan, burada halka hitap etti.

Turgutlulu vatandaşların kendisini görememesi üzerine otobüsün şoförüne aracı önce ileriye, sonra geriye doğru almasını istedi. Aracı, ''Gel bakalım sağ yaparak, geri gel. Sol yap, şimdi sol, sol, sol. Gel daha gel'' diye mikrofonla şoföre seslenerek, vatandaşların iyi gördüğü noktaya yerleştirdi.

Vatandaşlara milli birlik bütünlük projesi hakkında bilgi veren Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin milli birliğini, kardeşliğini istemeyenler bulunduğunu, milli birlik ve kardeşlik sürecinin bir hedef olduğunu, bunu hep birlikte gerçekleştirmek istediklerini söyledi.

''Milli birliğimizi istemeyenler var. Kardeşliğimizi istemeyenler var, kıskananlar var. Biz ne diyoruz, milli birlik ve kardeşlik süreci bu bir hedef. Hep birlikte bunu gerçekleştirelim'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

‘’Bu ülkede Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Abaza'sı, Roman'ı böyle bir ayrım olmasın. Yaradılanı yaradandan ötürü sevelim, bunu istiyoruz. Efendim bu Kürt'müş, bu şuymuş, buymuş, bırakalım bu işleri ya. Biz Kürt kökenli vatandaşlarımıza da Türk'üne, Laz'ına, Çerkez'ine hepsine aynı mesafedeyiz. Değişen bir şey yok. Yapamayız. Niye? Çünkü biz yaradandan ötürü seviyoruz. Biz bu millete efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik. Bizim farkımız bu ve Güneydoğu, Doğu Anadolu. Bu bölgelere hiçbir dönemde gitmeyen hizmeti biz götürdük. Şurada 7 senede oraya götürdüğümüz hizmet 15 katrilyona ulaştı. Hiçbir dönemde olmadı bu, şimdi oldu. Duble yol hak getire, nerede, orada böyle bir şey yoktu, ama şimdi var' dedi.

kullan

Erdoğan, 'Eğitimde okullar, en ücra köşelerde bilişim teknolojisinin uygulandığı okullar var. Bugün Hakkari'ye gidin, merkezinde 150 yataklı modern hastaneyi yaptık ve açılışını ben yaptım. Yüksekova'da 150 yataklı hastaneyi yaptık, kendim yaptım açılışını. Şemdinli'de su yoktu, bunu da yaptık. Burada da 300 yataklı devlet hastanesi başladı. Okullar aynı şekilde. Yollarımız aynı şekilde. Ve sağ olsun başarılı da bir belediye başkanımız var. Turgutlu Belediye Başkanı Serhat Orhan çok çalışkan bir kişilik hamdolsun, bak şu gördüğünüz meydan var ya. Türkiye'de bırakın ilçeleri, illerde bile böyle meydan bulamazsınız. Böyle bakımlı park bulamazsınız. Kadrini kıymetini bilin. Yani yarın seçim yok. 5 sene sonra var, ama şimdiden söylüyorum. Onun için çok çalışacağız. Çok gayret edeceğiz, inşallah daha güzellerini göreceğiz. Turgutlu Türk’ü, Kürdü, Lazı, Çerkez ile kardeşçe yaşanan 130 Bin nüfuslu dev şehir havası güzel iklimi güzel,hele hele insanı dahada güzel Turgutlulu hemşerilerime sevgi ve saygılarımı sunuyorum’’dedi.

13 Kasım 2009 Cuma

Erken seçim mi?

Genel olarak siyasi geçirgenliğin azaldığı söylenebilir. Yani geçmişte bir siyasi partiye oy verenlerin bugün yeni bir parti tercih etmeleri ihtimali azalıyor. Özellikle siyasi iktidarın politikalarına karşı olmamakla birlikte uygulamadaki şikayetleri nedeniyle ona yönelenlerin az olacağı söyleniyor.

Mesela darbe karşıtı olmakla birlikte onlara yönelik tavrın şiddeti ve herhangi bir şefkat içermemesi iktidarı desteklemesi mümkün olan kişileri ürkütüyor. Darbecilerin hastalığı bahane ederek hapishane dışında kalmaları kadar hiç kimsenin hasta olmadığı ama kaçak olduğunun söylenmesi de şefkat eksikliği olarak algılanıyor.

MHP’nin sert muhalefeti gelişmeleri engellemek amacı taşımıyor. Özellikle bu muhalefeti sokağa taşımamak için sarf ettiği gayret büyük önem taşıyor. Muhalefetinin amacının geçirgenliği azaltmak ama izlenen politikayı engellememek olarak tanımlanabilir.

CHP’nin benzer bir tavır içinde olduğu söylenebilir. Uygulanan politikanın bir devlet politikası olduğunu anlıyor ve tüm çabasını kendisini destekleyen kitleyi korumak hatta çoğaltmak için sarf ediyor.

Her iki partinin de bu politikalarında başarılı olduğu ve seçmenlerini koruduğu söylenebilir.

Her ekonomik sorun gibi yaşanan kriz iktidarı örseliyor. Ancak alternatif bir proje sunulmadığı için bunun iktidara yönelişi ne ölçüde etkileyeceği bilinmiyor.

Yeni oluşumların toplayacağı oyların etkileri genel olarak iktidara yarayacak gibi görünüyor. Mesela Sarıgül’ün partisi CHP’nin oylarını azaltır ve geçmişte Genç Parti’nin oynadığı rolü tekrarlayarak iktidara destek sağlar.

DP’nin stratejisi henüz bilinmiyor. Büyük ihtimalle geleneksel büyük sermaye ile ittifak yapacak ve onun kontrolündeki medyanın desteğini alacak. Bu tüm partilerin oylarında bir azalmaya neden olabilir ve erken seçim sonrası kurulacak bir koalisyona ortak olabilir.

Sonuç ne olursa olsun bugün uygulanan açılımların ve dış politikanın değişmeyeceği söylenebilir. Seçim sürecinde her partide bir arınmanın yaşanacağı ve genel çizgi dışında kalanların tasfiye edilmesi beklenir.

Önümüzdeki dönemde bir Kürt partisinin varlığını sürdürmesi zor görünüyor. Yani bu kesim ulusal partiler içinde yer alacaklardır. Çünkü çözülebilecek her sorun ulusal partiler tarafından çözülmüş olacak ve bu sınırı aşan taleplerin gerçekleşmeyeceği anlaşılacaktır.

Yeni bir seçimde yüzeyde nelerin olacağı kestirilemese, yani iktidarı kimlerin ele olacağı bilinmese bile bugün izlenen politikaların ana hatlarıyla aynı kalacağı söylenebilir. Eğer böyle ise bu çatışma görüntüsünün sebebini sorarsanız bir arınma sürecinin yaşandığını söylerim. Birbiriyle çatışması gerekenlerin yan yana olması, muhalefetin sert ama engel çıkarmayan bir çizgide bulunmaları hayra alametti

Saadet Partisi'nin erken seçim tarihi

Saadet Partisi (SP) Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Sünnetçioğlu, Kürt sorununun kardeşlik şuuru içinde çözülmesi gerektiğini belirterek, "Siyasi ve hukuki bir reform ve yeni bir anayasa şart." dedi. Sünnetçioğlu, 24 Ekim 2010'da erken seçim olacak şekilde çalışmalarını sürdüreceklerini kaydetti.

Partisinin Batman'da düzenlediği 20. Bölge Eğitim Semineri'ne; eski Adalet Bakanı Genel Başkan Yardımcısı Şevket Kazan, Genel Başkan Yardımcıları Ahmet Sünnetçioğlu, Lütfü Esengül, Mücahit Yanılmaz ve Teoman Rıza Güneri de katıldı.

Programda konuşan Sünnetçioğlu, 'demokratik açılım' konusunda hükümeti eleştirti. Sünnetçioğlu, konunun siyasi rant ve risk kaygısı taşımadan ele alınması gerektiğini söyledi.

MHP ve CHP'nin yaklaşımını da eleştiren Sünnetçioğlu, "Bu konuda herkes düşüncesini açıkça söylemeli. Biz daha ilk baştan bu konudaki düşüncemizi asçıkça ifade ettik. Vatandaşın kendini özde vatandaş olarak kabul edeceği bir anayasa yapılmalı. İnsanlar mağdur olmuştur bunun için ekonomik ve sosyal telafi programları hazırlanmalı. Faili meçhuller envanteri çıkartılıp gerekirse devlet özür dilemeli." diye konuştu.

Sünnetçioğlu, 24 Ekim 2010'da erken seçim olacak şekilde çalışmalarını sürdüreceklerini kaydetti.

SP'nin Batman, Siirt, Şırnak ve Mardin il teşkilatları temsilcilerinin de katıldığı seminerde konuşan Şevket Kazan da, toplantının amacının Milli Görüş politikaları ve iktidarları döneminde yapılan hizmetleri anlatmak olduğunu dile getirdi.

Kazan, "Ekran başka, gerçek hayat başkadır. Başbakan ekrandan konuştuğunda her şeyi güllük gülistanlık gösteriyor; ancak halk ile konuştuğumuzda durum farklı kadınlar tencerelerde aş yerine dert kaynatıyor." şeklinde konuştu.

Kılıç: Açılım, problemsiz görüşülecektir

AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, ''demokratik açılım'' konusunda TBMM'deki oturumun herhangi bir problem olmadan gerçekleşeceğini söyledi.

Soruları yanıtlayan Kılıç, bugünkü görüşmeye ilişkin görüşünün sorulması üzerine, demokratik açılımın barışın, kardeşliğin, esenliğin egemen olmasını amaçlayan bir süreç olduğunu belirterek, ''Dolayısıyla görüşmelerin bu çerçevede cereyan etmesini yürekten arzu ediyoruz'' dedi.

Sürecin amacının belli olduğunu ifade eden Kılıç, hukukun üstünlüğü, demokrasinin standartlarının yükseltilmesi, özgürlüklerin pekiştirilmesi ve birey odaklı yaşam felsefesinin bireyin yasalar ve anayasa önündeki eşitliğinin temin edilmesinin amaçlandığını kaydetti.

Kılıç, şöyle konuştu:

''Dolayısıyla bu çerçevedeki bir tartışmanın herhangi bir farklı görüntüye yol açmayacağı kanaatindeyiz. Anayasa'nın ilk 3 maddesi çerçevesindeki bir demokratik açılım süreci bizim olmazsa olmazımızdır. Nedir bunlar? Türkiye devleti bir cumhuriyettir, Türkiye cumhuriyeti üniter bir devlettir, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Türkiye devletinin resmi dili Türkçedir, Başkenti Ankara'dır, bayrağı ay yıldızlı al bayraktır. Bu çerçevenin dışına taşmayacağına göre, Türk toplumu, huzur, güvenlik, özgürlük istediğine göre herhangi bir problem söz konusu olmadan bu tartışmalar yaşanacaktır.''

Meclis Genel kurulunda kendisinin de içinde yer aldığı tartışmanın anımsatılması üzerine de Kılıç, şunları söyledi:

''Biz bu süreçte hep şunu ifade ettik. Totaliter rejimlerde de monarşilerde de mutlaka iktidar var, ama muhalefet sadece demokrasilerde var. Dolayısıyla muhalefetin eleştiri hakkına saygılıyız. Ancak eleştiri hakkı hiç kimseye hakaret etme özgürlüğünü vermiyor. Eleştirilerin demokrasiye uygun, hukuka, insan haklarına saygılı ve kaliteli bir siyasi hayata hizmet edecek çerçevede şekillendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.''

Kılıç, telefon dinlemeleri ile ilgili bir soruyu yanıtlarken de bu süreçte AK Parti'nin temel felsefesinin hukukun üstünlüğüne saygı çerçevesinde gerçekleştiğini belirtti. Kılıç, ''Yapılan yayınlarda Adalet Bakanlığının dün yaptığı açıklamalarını üzülerek görüyoruz. Yayınlarda tarafsızlık ilkesine riayet edilmeli. Bakanlığın yaptığı açıklamalar dikkate alınmalı. Bakanlık, dinlemeler ile ilgili iddiaların doğru olmadığı noktasında bir açıklama yaptı. Bu açıklama dikkate alınmalı. Ama genel çerçeve bağlamında ifade ediyorum; Hukuk herkese lazım. Herkes hukukun üstünlüğüne ve yargının bağımsızlığına saygılı olmak durumunda'' diye konuştu.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Gül, Erdoğan'ı kabul etti

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı kabul etti. Başbakan Erdoğan, haftalık olağan görüşme için saat 15.55'te Çankaya Köşkü'ne geldi.

Çankaya Köşkü'ndeki haftalık olağan görüşme, bir saat 10 dakika sürdü.

30 Ekim 2009 Cuma

Kemal Anadol'un 'ıslak imza' yorumu

İzmir'de faaliyet gösteren çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla meslek odalarının temsilcileri, CHP İzmir İl Yönetimi tarafından düzenlenen toplantıda bir araya geldi. Toplantıya, CHP İzmir milletvekilleri Selçuk Ayhan, Mehmet Ali Susam, Abdürrezzak Erten, Ahmet Ersin, CHP İl Başkanı Rıfat Nalbantoğlu ile sivil toplum kuruluşlarından temsilciler katıldı.

Anadol, Tarihi Havagazı Fabrikası'nda düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye Cumhuriyetinin, kurulduğu günden bu yana çağdaş uygarlık düzeyini kendine ilke edinmiş bir yapıya sahip olduğunu anlattı.

1950'li yıllardan itibaren sağ kökene sahip siyasi partilerin iktidara sahip olmasına karşın, ülkenin çağdaşlaşma istikametinin değişmediğine işaret eden Anadol, son dönemde politikanın ''makas değiştirerek'' Ortadoğu ve Arap kültürüne kaydığını savundu.

Cumhuriyetin temel değerlerinin tehlike altında olduğunu iddia eden Anadol, demokratik açılım çalışmalarının, ABD'nin Irak'tan çekilmesi arifesinde hazırlanmış reçetenin hayata geçirilmiş hali olduğunu belirtti.

Türkiye gündeminin değiştirilmek istendiğine dikkati çeken Anadol, ''Köylü, üretici zor durumda. İşçi, memur, emekli ve işsizler için hayatın zindan olduğu tartışılmıyor, 'ıslak imza, kuru imza' tartışılıyor. Bu yanlışı, İzmir örneğinde olduğu gibi halkın isteği ve iradesi ile aşacağız'' dedi.

CHP İzmir Milletvekili Susam ise sivil toplum kuruluşlarıyla meslek odalarının İzmir'deki örgütlenmesinin Türkiye demokrasi hareketinde önemli yeri bulunduğunu söyledi.

Sivil toplum kuruluşlarının siyaset üzerindeki yönlendirici etkisinin İzmir'de hissedildiğini ifade eden Susam, şöyle konuştu:

''CHP yönetimi olarak, sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarıyla ülkenin geleceğini şekillendirmek için işbirliği geliştirmek istiyoruz. Sivil toplum kuruluşları, ülkenin demokratik, ekonomik, sosyal hayatına önemli katkı koyuyor. Sivil toplum kuruluşlarının, kendilerini en iyi ifade eden siyasi duruş ile işbirliği yapması, demokrasilerde önem taşır. Biz bu işbirliğini daha da ileri taşımak istiyoruz. İzmir'de elde edilen seçim başarısında sivil toplum kuruluşlarının kentteki örgütlü yapısının büyük önemi var. Son dönemde cumhuriyetin kazanımlarıyla değerleri aşındırılmak isteniyor. Bağımsızlıkçı dış politikayı reddeden teslimiyetçi bir anlayış hakim. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına büyük rol düşüyor. Türkiye'nin İzmir gibi bir anlayışa sahip olmasında sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışacağız.''

-SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI TEMSİLCİLERİ-

Toplantıda söz alan İzmir Denizlililer Derneği Başkanı Yenel Gürce, seçim dönemlerinde sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışan bazı siyasetçilere, seçim sonrası ulaşmanın mümkün olmadığını belirterek, yerel yönetimler ile derneklerin belirli aralıklarla bir araya gelmesi gerektiğini anlattı.

Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Ferdan Çiftçi ise iç ve dış politikada yaşanan gelişmelerin, halkın geçim sıkıntısının üzerini örter hale geldiğini ifade etti. Çiftçi, CHP'nin halkın sıkıntılarını TBMM kürsüsünden duyurmasını istediklerini kaydetti.

Makine Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özsakarya da sivil toplum kuruluşlarını İzmir'deki örgütlenmesinin Türkiye'ye örnek olduğunu belirterek, ''Yerel seçimler bitti, şimdi çalışma zamanı. Ancak yöneticileri karşımızda bulamıyoruz. Ana muhalefet partisi olarak CHP, işsizlik, mühendislik eğitimi, yasa tasarıları, enerji gibi konulara bilinçli yaklaşmalı'' diye konuştu.

İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan ise hükümetin sağlık alanında izlediği politikalar nedeniyle sosyal devlet anlayışından uzaklaşıldığını, ücretli vatandaşa fatura edilen yeşil kart uygulamasının ise oy getirisi olarak algılandığını savundu.

İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Erdener Özer de tıp fakültelerindeki kontenjanların her geçen gün arttığını, yurt bulmakta güçlük çeken öğrencilerin barınma ihtiyacının karşılanması gerektiğini söyledi.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) İzmir Şube Başkanı Gönül Kaya, yerel yönetimler, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği içinde hareket etmesi gerektiğini, seçim öncesi birliğin sonrasında da devam etmesini dilediklerini kaydetti.

Toplantıya katılan diğer sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri de görüşlerini dile getirdi.

Kılıçdaroğlu siyasi ahlak yasası istedi

Kemal Kılıçdaroğlu CHP Konya Milletvekili Atilla Kart ile birlikte Kuzey Ren Vestfalya Türk Toplumu'nun Köln üniversitesinde düzenlediği Almanya-Türkiye etkileşimi, Küresel sorunlar karşısında Almanya ve Türkiye, AB - Türkiye Müzakerelerine SPD-CHP partilerinin bakışları konulu konferansa katıldı.

Burada bir konuşma yapan Kılıçdaroğlu, Türkiye'de siyasi ahlak yasası çıkması halinde herkesin mal varlığını açıklamak zorunda kalacağını ve bu nedenle birçok konunun kendiliğinden düzeleceğini savundu.

Türkiye'de yargı bağımsızlığının sağlanması gerektiğini ifade eden CHP Grup Başkanvekili, bunun sağlanabilmesi içinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) ayrı bütçeye sahip olması ve Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu'nun HSYK'ya bağlanması gerektiğini savundu.

''Yargı bağımsızlığı olmayan yerde demokrasi yoktur'' diyen Kılıçdaroğlu, Adalet Bakanlığının YARSAV'ı kapatmak için yasa teklifini meclise sunduğunu ifade ederek, eleştirdi.

Türkiye'de medyaya dördüncü güç dendiğine ancak medya çalışanlarının sendikasız olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, medya çalışanlarının sendikal haklarının verilmesini istedi.

Türkiye'de yoksul insanların haklarını savunabilmek ve haklarını alabilmeleri için aile sigortası sistemi getirilmesinin gerektiğini ifade eden Kemal Kılıçdaroğlu ancak bu sayede Atatürk'ün "Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir" vecizesini tam manasıyla yerine getirebileceklerini söyledi.

Türkiye'de etnik kimlik ve farklı inançlara saygı gösterilemesini isteyen Kılıçdaroğlu, bu iki konunun siyasete alet edilmemesi gerektiğini ifade etti.

CHP'li Kılıçdaroğlu Türkiye'de örtülü bir faşizmle karşı karşıya olunduğunu iddia ederek, kişilerin telefonla konuşmaya çekindiklerini ve sivil toplum örgütlerinin iktidar korkusundan bir şey yapamaz hale geldiğini öne sürdü.

Kılıçdaroğlu, yurt dışında yaşayan Türklerin oy kullanabilmesi içinde konsolosluklara seçin sandıklarının konularak bu konunun çözülebileceğini sözlerine ekledi.

Konferansta söz alan CHP Konya milletvekili Atilla Kart ise AK Partinin kendi siyasi amaçları için demokrasiyi kullandığını iddia etti.

Türkiye'nin AB ile var olan ilişkileri eleştiren Kart, iktidarın AB konusunda samimi olmadığını ileri sürdü.

Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) Berlin Eyalet milletvekili Dilek Kolat da Türkiye'nin AB konusunda yerine getirmesi gerektiği kriterler olduğunu ve gerekli olan yasaların bir an önce çıkarılması gerektiğini hatırlattı.

Kolat, Türkiye'de yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü olmadığını da iddia ederek bu durumun düzeltilmesi gerektiğini söyledi.

Konferansa dinleyici olarak katılan Hanefi Doğan da kısa bir konuşma ile holdinglerden şikayetini dile getirdi.

Beşir Atalay: DTP süreci tahrip etmiştir

çişleri Bakanı Beşir Atalay, demokratik açılım süreciyle ilgili Meclis'te yapılması düşünülen genel görüşmenin kasım ayı başında planlandığını, fakat son dönemde yaşananların görüşmeyi geciktirdiğini söyledi.

Atalay, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 86. yıl dönümü sebebiyle Çankaya Köşkü'nde verdiği resepsiyonda medyanın Ankara temsilcilerinin sorularını cevapladı.

Teröristlerin karşılanmasında yaşanan görüntülerle alakalı DTP'yi suçlayan Atalay, mitingleri organize eden DTP'nin süreci tahrip ettiğini vurguladı.

Atalay, teslim olan teröristlerin silahı bırakıp gelmelerini de göz ardı etmemek gerektiğini ifade etti.

Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Irak'a yapacağı ziyarete de değinen Atalay, bunun önemli adım olacağına dikkat çekti.

Atalay, Kuzey Irak'ın terör örgütünün platformu olmaktan çıkarılması gerektiğinin altını çizdi.

Atalay, Kuzey Irak'ta dağılmanın başladığını dile getirdi.

13 Ekim 2009 Salı

Erdoğan'ı memnun eden AB desteği

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Slovakya'nın AB üyelik sürecinde Türkiye'yi hiç yalnız bırakmadığını belirterek, ''İnanıyorum ki bundan sonra da yine bu destekleri devam edecektir'' dedi.

Erdoğan ve Slovakya Başbakanı Robert Fico, başbaşa ve heyetlerarası görüşmelerin ardından Başbakanlık Merkez Bina'da ortak basın toplantısı düzenlediler.

Mevkidaşı Fico ile gerek başbaşa, gerekse heyetlerarası çok verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, Slovakya ile Türkiye arasında herhangi bir sorunun söz konusu olmadığını bildirdi.

Başbakan Erdoğan, ''Gerek uluslararası bir çok görüşmelerde paylaştığımız ortak görüşler, gerek uluslararası bir çok kuruluşların yaptığı seçimlerdeki aramızdaki mevcut dayanışma, bizim bu noktadaki geleceğe yönelik ortak bakışımızın uygulamada da en açık en güzel ispatı oluyor'' diye konuştu.

Erdoğan, şöyle devam etti:

''Dostluk temelleri üzerinde sürdürdüğümüz ikili ilişkilerimizin siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda her iki taraf için de tatmin edici düzeyde devam ettiğini görmek beni ayrıca mutlu etmiştir. Ülkelerimiz arasındaki, ekonomik işbirliğini artırma potansiyeli aslında çok yüksek. Şu anda dış ticaret hacmimiz, iki ülke arasında 1 milyar Avro civarında... Bunu tabii yeterli bulmuyoruz, bunu artırma noktasındaki kararlılığımız da ortak bir irade söz konusu.

Kasım başı itibariyle Sayın Cumhurbaşkanımızın bir Slovakya ziyareti olacak. Ben de doğrusu Slovakya'yı ilk ziyaret eden başbakan olmak istiyorum, hemen ben de ardından bir iş adamları heyetiyle gitme arzusundayım. Bu ziyaretlerde karşılıklı olarak sektörel bazda iş adamlarımızın biraraya gelmesi, inanıyorum ki hem karşılıklı ülkelerdeki yatırımlar, hem ortaklaşa 3. ülkelerde yatırımlara girme şansını da artıracaktır.

Ülkelerimiz arasında malum 2000 yılında imzalanan Yatırımların Karşılıklı Korunması ve Teşviki Anlaşması'nın Slovakya'nın AB üyeliği çerçevesinde yenilenmesi gerekmekteydi. Bu yeni anlaşmayı da az önce imzalamış bulunuyoruz. Bu da hayırlı olsun diyorum. Yeni yatırımların Karşılıklı Korunması ve Teşviki Anlaşmasının, ben aramızdaki atacağımız bu adımlara kesinlikle hız vereceğine inanıyorum. Bunda hiç tereddütüm yok.''

-''AB VE KIBRIS KONUSUNDA SLOVAKYA'NIN DESTEĞİ...''-

AB sürecinde Türkiye'ye verdiği destek için Slovakya Başbakanı Fico'ya teşekkür ederek şükranlarını bildiren Erdoğan, ''Bundan dolayı, kendilerine tabi şahıslarından, Slovakya'nın bugüne kadar gelen yönetimlerine de çok çok teşekkür ediyorum. Gerçekten bizleri AB sürecinde hiç yalnız bırakmadılar. İnanıyorum ki bundan sonra da yine bu destekleri devam edecektir'' dedi.

Kıbrıs konusunu da görüşmede ele aldıklarını dile getiren Başbakan Erdoğan, ''Burada da yine aynı duruşlarını sergilediklerini ve bu konuda olumlu yaklaşımlarını sürdürdüklerini, aynı şekilde benim Başbakan Sayın Fico'dan duymam mutlu etmiştir. Tam üyelik perspektifiyle verilen destek için teşekkür ediyorum'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, tüm Slovak halkına, Türk Milleti adına teşekkür ederek, bu yıl Türkiye'ye gelen Slovak turist sayısının yaklaşık 60 bin olduğunu söyledi. Bunun güzel bir gelişme olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Bu aynı zamanda halklarımız arasındaki kaynaşmayı da sağlaması bakımından önem ifade ediyor. Fakat Türkiye'den Slovakya'ya giden turist sayısı az. Onun için bu vizeleri gözden geçirmemiz lazım. Eğer vize kolaylığını da başarabilirsek, inanıyorum ki Türkiye'den Slovakya'ya çok daha fazla miktarda turist gidecektir. Çünkü ne kadar gezer, ne kadar dünyayı tanıma fırsatını bulursak, o zaman dünyaya bakışımız da o kadar güçlenecektir. Buna inanan bir başbakan olarak bunu söylüyorum'' dedi.

Başbakan Erdoğan, en kısa zamanda Slovakya'ya resmi bir ziyaret gerçekleştireceğini bildirdi.

SLOVAKYA BAŞBAKANINDAN TÜRKİYE'YE AB DESTEĞİ

Slovakya Başbakanı Robert Fico, Türkiye'nin AB üyeliğine destek vererek, kriterleri karşılayan her ülkenin koşulsuz olarak AB'ye kabul edilmesi gerektiğini söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmelerin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Fico, Türkiye'de olmaktan dolayı çok mutlu ve gururlu olduğunu, iki ülke arasında hiçbir sorun bulunmadığını belirtti.

Fico, Başbakan Erdoğan'ı en kısa sürede Slovakya'da görmek istediklerini belirterek, iki ülke ilişkilerinde ekonomi ve özellikle de enerjiye odaklanılması gerektiğini kaydetti. Ankara'ya Slovak iş adamlarıyla birlikte geldiğini hatırlatan Konuk Başbakan, iş adamlarının birbirleriyle temasının iki ülke ekonomik ilişkilerine katkıda bulunacağına işaret etti.

Konuk Başbakan, bugün imzalanan yatırımların karşılıklı korunması ve teşviki anlaşmasının önemine değinerek, Slovakya'nın yabancı yatırımlar için çok cazip bir ülke olduğunu, Türkiye'den yönelecek yatırımları memnuniyetle karşılayacaklarını bildirdi.

Fico, Slovakya'nın Schengen sistemine dahil olduğunu hatırlatarak, bununla birlikte vize kolaylığı sağlamak için ellerinden geleni yapma sözü verdi. Slovakya'dan vize almayı basitleştirmemek için hiçbir neden bulunmadığını belirten Fico, ancak Schengen'e dahil olmaları nedeniyle yapabileceklerinin sınırlı olduğunu ve bu konuda anlayış beklediklerini söyledi.

Slovakya ile Türkiye'nin birbirini bazı uluslararası örgütlerdeki adaylıklarında desteklediklerini kaydeden Fico, bu çerçevede Lahey Adalet Divanına bir Slovak hakimin de girmesinde verdiği destekten dolayı Türkiye'ye teşekkür etti. Fico, kendilerinin de Türkiye'nin Uluslararası Kimyasal Silahları Engelleme Teşkilatının genel direktörlüğüne aday olan büyükelçisini desteklediğini kaydetti.

Fico, Türkiye'nin uluslararası alanda oynadığı rolü takdir ettiklerini ifade ederek, "Slovakya olarak Türkiye'nin AB'ye nihai üyeliğini destekliyoruz. Slovakya AB'nin genişlemesinin taraftarı ve bunun AB için yararlı olduğunu düşünüyor. AB'nin büyük bir genişlemeden yorgun düşeceği felsefesini paylaşmıyoruz. Kriterleri karşılayan her ülke AB'ye koşulsuz olarak kabul edilmeli" diye konuştu.

AB'nin Türkiye'nin enerji arzı güvenliğinde kilit önemini anlamasının her iki tarafın da çıkarına olduğunu belirten Fico, bu çerçevede enerji faslının müzakerelere açılması gerektiğini bildirdi.

Baykal'dan Bahçeli'ye 'kayıkçı' cevabı

Kamu-Sen heyetinin kabulünde konuşan Baykal, meselelerinin partiler arası yarışma olmadığını söyledi. Türkiye'nin önemli bir meselesi olduğunu ve kendilerinin de onunla ilgilendiklerini dile getiren Baykal, partiler arası söz söyleme durumunda olmadıklarını belirtti.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin eleştirilerine cevap vererek, ''Kayıkçı kavgası bizim işimiz değil, kayıkçı kavgasında CHP yok. Kimseyle yapmıyoruz. İktidarla yaptığımız da kayıkçı kavgası değildir. Türkiye'nin kaderiyle ilgili önemli bir konuda yanlışı önlemeye çalışıyoruz.'' dedi.

Baykal, Kamu-Sen heyetinin kabulünde gazetecilerin sorularına ve Devlet Bahçeli'nin açıklamalarına ve cevap verdi. MHP lideri Bahçeli'nin 'Baykal, Erdoğan'a kapıyı araladı' şeklindeki açıklaması hakkında CHP lideri Baykal şöyle konuştu: "Biz bu konuyu partiler arası bir siyasi sürtüşme konusu olarak görmüyoruz. Kendimizi hiçbir parti ile bir çekişme ve tartışma içinde kabul etmiyoruz. Bizim için önemli olan Türkiye'nin önündeki konunun doğru şekilde yönlendirilmesidir. Bu konuda çok ciddi kaygılarımız var. Büyük yanlışlıkların yapıldığını görüyoruz. Bunu anlatmak bizim görevimizdir.''

Partilerle uğraşmadıklarını vurgulayan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Biz partilerle uğraşmıyoruz. Bizim gündemimiz partiler değil, bizim gündemimiz Türkiye, Türkiye'nin meseleleri.''

Bahçeli'nin kendisi hakkında kullandığı sert eleştiri uslübundan kaçınan Baykal ayrıca şunları dile getirdi: ''Dedikodularla değil, işin özüyle meşgulüz. 'Demokratik açılım' konusunda gördüğümüzü ilk günden bu yana gerekçeleriyle birlikte kamuoyunun önüne koyduk. Bunu partiler arası kavga konusu olarak düşünmedik. Konunun esasıyla ilgili yanlışlıkları önleme sorumluluğu diye düşündük. O çerçevede çalıştık, hala da çalışıyoruz.''

Baykal kimseyle kayıkçı kavgası içinde olmayacaklarını söyleyerek, ''Öyle kayıkçı kavgası bizim işimiz değil. Kayıkçı kavgasında CHP yok. Kimseyle yapmıyoruz. İktidarla yaptığımız da kayıkçı kavgası değildir. Türkiye'nin kaderiyle ilgili bir önemli konuda yanlışı önlemeye çalışıyoruz." ifadesinde bulundu.

CEM UZAN'IN FRANSA'YA İLTİCA EDEREK SIĞINMASI OLAYI

Baykal, Cem Uzan'ın Fransa'ya iltica etmesi ile ilgili soru üzerine de, "Bir işadamının Fransa'ya iltica etmek durumunda kalması üzüntü verici bir tablo." dedi.

Ülkede herkesin kanunların getirdiği sonuçları yaşamayı içine sindirmesi gerektiğine işaret eden Baykal, ''Bu memleketin kanunları hem doğru uygulanmalı hem de herkes kanunların uygulanmasına saygı göstermelidir. Kimse sindirilmeye, yıldırılmaya çalışılmamalıdır. Kimse de kanundan kaçmamalıdır.'' diye konuştu.

İSRAİL'LE YAŞANAN TATBİKAT KRİZİ

Baykal, Türkiye ile İsrail arasında yaşanan tatbikat krizi ile ilgili olarak da şöyle konuştu: ''Türkiye'nin İsrail ile önceden mutabakata bağlanmış bir programı, programın yarısında uygulayamaz hale düşmüş olması tabii çok güven sarsıcı bir manzaradır. Eğer bizim İsrail ile bir askeri işbirliği yapıp birlikte geçmişte ve bugün bir askeri manevra yapma konumuna girmemiz kabul edilmiş ise belli bir aşamada bu uygulamanın dışına çıkılmak istenmesi, Türkiye'nin dış politikadaki, güvenlik politikasındaki tutarlılığı, ciddiyeti, inandırıcılığı bakımından bir tartışma açar. Bu işbirlikleri günübirlik, kamuoyu dalgalanmalarına bağlı olarak, siyasi yarar hesaplarına göre şekillendirilen ilişkiler değildir.''

2 Ekim 2009 Cuma

'Demokratik' bildiriyi Erdoğan okuyacak

AKP’nin yarın yapılacak 3. Olağan Kongresinde “demokratik açılımla” ilgili hazırlanan bildiriyi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan okuyacak. Bildiri, Erdoğan’ın yaklaşık 2 saat sürecek konuşmasının son sayfasında yer alacak. Kongrede Divan Başkanı olarak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yer alacak.

AKP 3. Olağan Kongresini yarın ASKİ Spor Salonu’nda gerçekleştiriyor. Kongreye damgasını “demokratik açılım” vuracak. AKP yarın kongrede, “Işık Buradan Yükseliyor” şeklinde hazırladığı marşı da çaldıracak. Marşın içinde, “demokratik açılıma” yönelik milli birlik mesajı verilecek. AKP’nin bugüne kadar seçim şarkıları, seçim sloganları da bir CD’de toplanarak kongreye katılanlara dağıtılacak.

-63 ÜLKENİN SİYASİ TEMSİLCİSİ DAVET EDİLDİ-

AKP kongreye, aralarında KKTC Başbakanının da bulunduğu 63 ülkenin siyasi temsilcilerini davet etti. 1473 delegenin katılacağı kongrede eski milletvekillerine de “Onur Üyeliği” verilecek. Kongreye 81 ilin kadın ve gençlik kollarından, 162 AKP’li genç yöresel kıyafetlerle katılacak.

-BAŞBAKAN’DAN BİLDİRİ-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yarın kongrede, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ ve AKP Adana Milletvekili Ömer Çelik’ten oluşan komisyonun hazırladığı “demokratik açılımla” ilgili bildiriyi okuyacak. Bildiride “demokratik açılımla” ilgili parti tabanına milli birlik ve beraberlik mesajı verilirken, bu süreçte tabandan destek istenecek.

Erdoğan’ın yaklaşık iki saat sürecek konuşmasının büyük bölümünü bu oluşturacak. Başbakanın konuşma metinde bunun yanı sıra, AKP’nin 7 yıllık icraatları, muhalefete eleştiri ve muhalefete çağrılar da yer alacak. Konuşmada ayrıca Türkiye’nin ekonomik krizle olan mücadelesi de anlatılacak.

AK Parti'nin 3. Olağan Kongresi yarın

Türkiye'nin 39. partisi olarak, 14 Ağustos 2001'de siyasi hayattaki yerini alan ve 3 Kasım 2002 seçimleri ile 22 Temmuz 2007 seçimlerinde tek başına iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ASKİ Spor Salonu'nda gerçekleştirilecek kongresi saat 10.00'da başlayacak.

Kongrede, yoklama ve açılışın ardından divan oluşturulacak. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasından sonra, isteğe bağlı olarak yurt dışından gelen konuklar konuşma yapacak.

Kongreye, aralarında başbakanların bulunduğu 80 kadar yabancı konuğun katılması bekleniyor.

AK Parti 3. Olağan Kongresi'nde daha sonra Genel Başkan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partililere seslenecek. Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının ardından Faaliyet Raporu ile Gelir-Gider ve Kesin Hesap Raporları okunarak bunların müzakeresi yapılacak.

Gelecek dönem tahmini bütçesinin okunup, müzakere edilip, oylanmasının ardından Merkez Karar ve Yönetim Kurulunun (MKYK) ibrasının oylanması gerçekleştirilecek. Daha sonra Tüzük Değişikliği Komisyonu raporunun okunması, müzakeresi ve oylanması yapılacak.

Kongrede, dilek ve temennilerin okunmasının ardından da seçimlere geçilecek. Bu bölümünde Genel başkan, MKYK, Merkez Disiplin Kurulu ve Genel Merkez Parti İçi Demokrasi Kurulu üyeleri seçilecek.

Başbakan Erdoğan'ın, kongreye tek genel başkan adayı olarak katılması bekleniyor.

-''BİZ BİRLİKTE TÜRKİYE'YİZ''-

AK Parti 3. Olağan Kongresi'nin ana konsepti ''Biz birlikte Türkiye'yiz'' olacak. ASKİ Spor Salonu'nun dış cephesi bu konsepte uygun bir şekilde donatılırken, salon da beyaz ve mavi renklerle süslendi.

Salonda ''Daima birlikte, daima ileri'', ''İnsanı yaşat ki devlet yaşasın'', ''Seninleyiz her zaman Recep Tayyip Erdoğan'' pankartları yer alacak.

Arter ve Altus firmalarının organize ettiği kongre organizasyonunda, sahnenin tasarımı AK Parti Genel Merkezi'nin silueti şeklinde yapıldı.

Kongrede, müzisyen Özhan Eren'in AK Parti 3. Büyük Olağan Kongresi için bestelediği ''Işık Buradan Yükselir'' adlı şarkı çalınacak. Ayrıca AK Parti'nin 7 yıllık icraatını anlatan bir film gösterilecek.

Bu arada, salonun dışına partililer için ikram çadırları ve 100 civarında da seyyar tuvalet kuruldu.

BBP'li Başkandan Yazıcıoğlu'na şiir

Burdur'a 20 yıl önce Kayseri ili Pınarbaşı ilçesinden inşaat işi yapmak amacı ile göç eden Türksoy, 18 yaşından beri yazdığı şiirleri bir kitaba topladı. Türksoy, helikopter kazası sonucu hayatını kaybeden Muhsin Yazıcıoğlu için yazdığı şiirlerin kaybolup gitmemesi için şiirlerini bir kitapta topladığını söyledi. Daha önceden gelişigüzel kağıtlara o anki düşüncelerini yazıp geçtiğini ve ortaya çıkan eserlerin çoğu zaman kaybolduğunu anlatan Başkan Türksoy, "Bugüne kadar hiç kitap yazmayı düşünmemiştim. Ama genel başkanımız vefat ettikten sonra onun için yazdığım şiirlerin kaybolup gitmesine gönlüm razı olmadı." dedi.

Türksoy, kitabın ismini ise en son yazdığı 'Gülizarda aşk' şiirinden aldığını belirtti. Tüksoy'un yazdığı kitap 130 şiirden oluşuyor. Kitapta Burdur ve Hz. Muhammed (s.a.v.) ile ilgili şiirler de bulunuyor.

Türksoy'un BBP lideri Yazıcıoğlu için yazdığı şiirlerden biri şöyle:

Gözyaşı sel oldu aktı o gece

Ümitler korkuya çıktı o gece

Kara haber bizi yıktı o gece

Başkanım zorda kaldığı gece


Alperenler karda tipi boranda

Aktılar Maraş'a hepsi biranda

Ümitler bir yanda acı bir yanda

Başkanım darda kaldığı gece


Keş dağını kara bulut bürüdü

O gün tipi o gün boran kar idi

Bu acıya dayanması zor idi

Başkanım karda kaldığı gece


Dualar eyledik dilek diledik

Keş dağını elek gibi eledik

Yaratandan mucize bekledik

Başkanım orda kaldığı gece

AK Parti MKYK toplantıda

AK Parti MKYK toplantısı başladı. AK Parti Genel Başkanı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında parti genel merkezindeki toplantı, 11.20'de başladı.

Bahçeli'nin Gül'den kaçırdığı Türk sözü

BAHÇELİ: METNİN HİÇBİR YERİNDE TÜRK KAVRAMINA YER VERMEMESİ AYRICA BİZİ ÇOK ÜZDÜ

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, yeni yasama yılının başlaması nedeniyle yaptığı konuşmaya ilişkin ''Sayın Cumhurbaşkanı, farklılıklar ülkesinden gelen konuk cumhurbaşkanı gibi konuştu. Metnin hiçbir yerinde Türk kavramına yer vermemesi ayrıca bizi çok üzdü'' dedi.

Bahçeli, TBMM Genel Kurulundan ayrılışı sırasında, gazetecilerin sorusu üzerine, Cumhurbaşkanı Gül'ün yeni yasama yılına ilişkin yaptığı konuşmayı değerlendirdi. Bahçeli, ''Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasını çok dikkatlice takip ettim. Sayın Cumhurbaşkanı, farklılıklar ülkesinden gelen konuk cumhurbaşkanı gibi konuştu. Metnin hiçbir yerinde Türk kavramına yer vermemesi ayrıca bizi çok üzdü'' dedi.

Bahçeli'nin Gül'ün konuşmasında hiç 'Türk' kavramına yer vermediği yönündeki MHP liderinin iddiasını bir cümle boşa çıkardı.

GÜL'ÜN 'TÜRK MİLLETİ' DEDİĞİ CÜMLE

Abdullah Gül konuşmasının bir yerinde, ''Büyük milletimiz, tek millet olma fikri ile farklılıklara saygı fikrini içiçe yaşatmaktadır. Devletimizin kurucu felsefesinin, Türk milleti kavramına esasta yüklediği içerik de budur. Bugün bunun siyaset ve devlet anlayışımıza da çağın gerektirdiği biçimde yansıması gerekir'' dedi.

BAYKAL: (EĞER BU KONULARI ÇÖZEMEZSEK, GELİRLER BİZİM ADIMIZA ÇÖZERLER) ANLAMINA GELEN, BİR CUMHURBAŞKANININ AĞZINA YAKIŞMAYAN, KABUL EDİLEMEZ, DÜŞÜNÜLEMEZ, BİR YAKLAŞIMI GÜL'ÜN AĞZINDAN DİNLERKEN YÜREĞİM KARARDI

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, yasama yılı açış konuşmasını değerlendirirken, ''(Eğer bu konuları çözemezsek, gelirler bizim adımıza çözerler) anlamına gelen, bir cumhurbaşkanının ağzına yakışmayan, kabul edilemez, düşünülemez, bir yaklaşımı Gül'ün ağzından dinlerken yüreğim karardı'' dedi.

Baykal, gazetecilere, Cumhurbaşkanı Gül'ün, TBMM'nin 23. Dönem 4. Yasama Yılı nedeniyle yaptığı açış konuşmasını değerlendirdi.

Deniz Baykal, Gül'ün konuşmasının bazı bölümlerinin, Türkiye'de çok tartışılan, büyük gerginliklere yol açan, toplumu çok ciddi şekilde tedirgin eden bir politikayı, hükümet adına savunma, sahiplenme anlayışı içinde hazırlandığını ileri sürdü.

Türkiye'de, bu bölümleri dinleyen milyonlarca kişinin, kendisini Cumhurbaşkanı'nın konuşmasının dışında hissettiğini öne süren Baykal, '' konuşmasının temeli, insanların ezici çoğunluğunu dışlayan, yaklaşımlarını, kaygılarını hiçbir şekilde paylaşmayan, geçersiz, anlam taşımayan, Türkiye'nin dinamiklerinden, ihtiyaçlarından ortaya çıkmamış, Türkiye'ye dayatılan bir yaklaşımın savunması söz konusu'' diye konuştu.

CHP'LİLER NEDEN AYAĞA KALKMADILAR?

Baykal, ''Eğer bu konuları çözemezsek, gelirler bizim adımıza çözerler'' anlamına gelen, bir cumhurbaşkanının ağzına yakışmayan, kabul edilemez, düşünülemez, bir yaklaşımı, Gül'ün ağzından dinlerken yüreğinin karardığını belirtti. Baykal, Türkiye'nin kendi sorunlarını, kendi iradesiyle çözerek bugüne geldiğini dile getirerek, ''Bu ne anlayış, ne düşünce?'' diye sordu.

Cumhurbaşkanı Gül'ün, TBMM Genel Kuruluna gelişinde ayağa kalkmamalarını, pek çok kişinin yadırgadığını ifade eden Baykal, Gül'ün konuşmasının bitmesinden sonra, ayağa kalkmamalarının ne kadar doğru olduğunun bir kez daha ortaya çıktığını öne sürdü.

Baykal, Gül'ün, içeriye yönelik hiçbir değerlendirme yapmadığını ifade etti.

1 Ekim 2009 Perşembe

Vural: DTP'liler yargıya yardımcı olmalı

Gazetecilerin konuya ilişkin sorusunu yanıtlayan Vural, Anayasa'nın 14. maddesini anımsattı. Milletvekili dokunulmazlığının sınırsız olmadığını belirten Vural, ''Hukuk devletinde yargıya yardımcı olmak gerekir. Kimse hukuku yok sayamaz. Herkes keyfe keder (ben kanunu uygulamıyorum) derse, vatandaşlarımız ne olacak? Yargı sürecine yardımcı olmak açısından ifadelerin verilmesini faydalı görüyoruz'' dedi.

İfade verildikten sonra sürecin devam edeceğini kaydeden Vural, şöyle devam etti:

''Buradan Meclis Başkanına çağrıda bulunuyorum: Milletvekilleri dokunulmaz olmamalıdır. Milletvekili kamuoyunda suç işleyen insanlar olarak algılanmamalıdır. Bu durumda yapmanız gereken şey şudur; Dokunulmazlıkları kaldıralım. Bugün, AKP, milletvekillerini adeta hiçbir şekilde dokunulmaması gereken insanlar olarak topluma gösteriyor. Yapmamız gereken, dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır. Buyrun, (hodri meydan) diyoruz. Bu tür durumların çözüm yolu, dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır.

Eğer bu konuda bir kriz varsa, bu krizi çözmenin yollarından birisi de bahse konu milletvekillerinin yargıya giderek ifade vermeleri ve yargı sürecinin bu şekilde devam etmesidir. Bu süreç içerisinde de TBMM'de ne yargılama talebi varsa, dokunulmazlıkları kaldıralım. Dokunulmazlık kalktıktan sonra, şuna böyle, buna böyle gibi farklı bir düzenleme de olmayacağı için, yolsuzluktan dolayı olan ya da başka bir suçtan dolayı olan fezlekelerin bu şekilde mahkemelerde gereği yerine getirilmiş olur. Yargı işler. Yargının işlemesini temin etmek, ancak dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla söz konusu olabilir.''

Başbakan açılımın kapsamını genişletti

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bu açılımdan (Demokratik Açılım) maksadımız belli bir konuyu değil, bu ülkenin insanlarının zihinlerinde ve vicdanlarında yer eden ne kadar meselemiz, sorun alanlarımız varsa hepsini tartışmaya açmak, bir ortak kanaate ulaşmak ve bunların her biri için çare neyse bulup hayata geçirmektir'' dedi.

Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayınlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında vatandaşlara seslendi.

''Milletimizin aynı duygularda birleştiği, insanlarımız arasında paylaşma ve dayanışma şuurunun en üst seviyede kendini gösterdiği bir mübarek Ramazan ayını daha geride bıraktık, Ramazan Bayramı'nı idrak ettik'' diyen Erdoğan, böyle müstesna bir zamanda ''Ulusa Sesleniş'' konuşması aracılığıyla vatandaşlarla beraber olmaktan ayrı bir memnuniyet duyduğunu söyledi ve vatandaşların geçmiş Ramazan bayramınını bir kere daha kutladı.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Böyle müstesna zamanlar, milletimizin birlik ve beraberliğinin daha da güçlendiği, manevi dünyamızın zenginleştiği, dertlerin, sıkıntıların, acıların el ve gönül birliğiyle sevince, mutluluğa dönüştürüldüğü tazelenme mevsimleri oluyor.

Bu yıl da bu güzelliği hep birlikte idrak ettik, birbirimizin dostu, kardeşi, arkadaşı, yoldaşı olmaya gayret ettik. Hayatın zorluklarına karşı kimse yalnız olmasın, yoksul, yoksun, çaresiz kalmasın diye fert fert hepimiz imkanlarımız nispetinde bu gönül seferberliğine katıldık.

Bir kere daha gördük ki; millet olarak bizi güçlü kılan, insanlarımız arasındaki dostluk bağının kopmazlığı, kardeşlik hukukunun sarsılmazlığıdır. Bu birlik ve beraberlik şuuru, bizi millet kılan, asırlardır olduğu gibi bugün de varlığımızı ve istiklalimizi dimdik ayakta tutan en önemli gücümüz, dayanağımızdır.

Biliyoruz ki coşkularını beraberce yaşayan, acılarını birbiriyle paylaşan, yaralarını birlikte saran, zorlukları ortak bir şuurla göğüsleyen bir milletin aşamayacağı hiçbir güçlük, ulaşamayacağı hiçbir hedef yoktur. Bu anlamlı günler vesilesiyle bu gerçeği bir kere daha müşahede etmekten büyük bir gurur ve mutluluk duyduk; aydınlık bir geleceğe doğru çıktığımız yolculukta güç, heyecan ve umut tazeledik.

Önümüzdeki dönemde, Türkiye'nin daha güçlü bir ülke olmak adına attığı adımlar daha da hızlanacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. İnsanlarımızın daha mutlu, daha müreffeh bir Türkiye'ye uyanacağı sabahlar yakındır. Bunun için de millet olarak, yine birbirimize inanıp güvenerek başlattığımız bu büyük atılımı aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.''

-''DEMOKRATİK AÇILIM'' ÇALIŞMALARI-

Bir ülkenin kalkınması, ilerlemesi ve güçlenmesi için o ülkenin insanlarının birbirine inanıp güvenmesi ve ortak bir iradede buluşmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, Türk Milletinin tarih boyunca yaşadığı büyük zorlukları hep bu şuurla ve hep bu iradeyle aştığını dile getirdi.

''Nice badireleri; danışarak, görüşerek, ortak bir akıl, ortak bir fikir, ortak bir yol bulabildiğimiz için hasar almadan, zarar görmeden aştık'' diyen Erdoğan, AK Parti Hükümeti olarak bir ''Demokratik Açılım'' süreci başlattıklarını ve aşamalı olarak bu önemli meseleyi toplum gündemine taşıdıklarını bildirdi.

Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bu açılımdan maksadımız, belli bir konuyu değil, bu ülkenin insanlarının zihinlerinde ve vicdanlarında yer eden ne kadar meselemiz, sorun alanlarımız varsa hepsini tartışmaya açmak, bir ortak kanaate ulaşmak ve bunların her biri için çare neyse bulup hayata geçirmektir.

Biz, bütün insanlarımızın gurur duydukları ve razı oldukları bir ülkede yaşamalarını istiyoruz.

Biz, kökeni, inancı, kültürü ne olursa olsun, bütün vatandaşlarımızın kendilerini özgür ve güvende hissedecekleri bir toplumsal hayatı inşa etmenin yolunu açmak istiyoruz.

Biz, Türkiye'nin kazanımlarını bütün insanlarımızın hakça paylaşmasını, bu ülkenin köyleri, kasabaları, kentleri arasındaki gelişme farklılıklarının en aza indirilmesinin yolunu açmak istiyoruz.

Biz, bu ülkede hakimiyetin kayıtsız ve şartsız olarak millete ait olmasını, hiç kimsenin kendini millet iradesinin üstünde görmeye kalkışmamasını istiyoruz.

Biz, ülkenin gencecik fidanları daha yeşermeden kırılmasın, bu topraklarda terör kendine asla varlık zemini bulamasın, kardeşler arasında kin ve nefret yaşanmasın istiyoruz. Biz eli ekmek tutması gerekenler silah tutmasın; yola, okula, hastaneye, kalkınmaya harcanması gereken kaynaklar heba edilmesin istiyoruz. Biz, bu ülkenin gençlerinin yarınlarından ümitlerini kesmemelerini istiyoruz.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokratik açılım süreci ile ilgili olarak ''Türkiye'nin bütünlüğü asla tartışma konusu değildir, olmayacaktır'' dedi.

Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayınlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında demokratik açılım süreci ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'de gözleri yaşlı, yürekleri yaslı analar olmasını istemediklerini belirten Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Bu millet asırlar boyunca aynı medeniyet sancağı altında nasıl tarihe nam salan altın sayfalar yazmışsa insanlığın geleceğinde de öyle ihtişam dolu izler bıraksın istiyoruz.

Biz bu ülke için huzur istiyoruz, istikrar istiyoruz. Bunun için, hepimizin ama hepimizin bu muhasebeyi samimiyetle yapmamız gerektiğini söylüyoruz.

Bu süreçte herkes içindekini samimiyetle söylemeli; bugüne kadar söylenmemiş, söylenememiş olanlar da açıkça, korkusuzca dile getirilmeli ki, ortak bir yol bulunsun, o yola da bir daha gölgeler düşmesin.

Ama hiç kimse de söz söylemek adına, bu iyi niyetli açılım adımlarını istismar etmesin, kendi politik menfaatleri için bu meseleyi suiistimal etmesin, yanlış hesap yapmasın. Bunun bir ülke meselesi olduğunu, gereken ağırlıkla ve ciddiyetle ele alınması gerektiğini de kimse unutmasın.

Türkiye'nin senelerdir kanayan yaralarına çare aramak bizim bu ülkeye borcumuzdur. Türkiye'nin bütünlüğü asla tartışma konusu değildir, olmayacaktır. Bizim bütün gayretimiz o bütünlüğü daha da güçlü hale getirmek, bu milletin birbirine bağlılığını daha da pekiştirmektir.

Sizlerin, bu gayretimizin Türkiye için ne mana ifade ettiğini gayet iyi bildiğinizden asla şüphe etmiyorum. Sizlerin desteğinizle kısa zamanda bu ülke her zamankinden daha da aydınlık ve huzurlu bir ülke haline gelecektir. Kısa, orta, uzun vadede bu çabalarımızı neticeye ulaştırmak istiyoruz.''

-''KÖHNEMİŞ ZİHNİYETLERİ BERTARAF ETTİK''

Gelişmeleri vatandaşların da anbean izlediklerini kaydeden Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin sadece iç meselelerinde değil dış dünyayla ilişkilerinde de bir tazelenme ve değişim içinde olduğunu vurguladı.

Hükümet olarak dış meselelere ilk günden bu yana gündemlerinde çok önemli bir yer ayırdıklarını belirten Erdoğan, ''daha aktif, meselelerini çözme iradesi gösteren, barıştan yana bir dış politika stratejisi geliştirmek noktasında daima kararlı bir tutum içinde olduklarını'' dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Türkiye bu kararlılıkla çözümsüzlükleri çözüm gibi göstermeye yeltenen köhnemiş zihniyetleri bertaraf ederek, yıllardır çözemediği pek çok meselesini hal yoluna koydu. Bunların başında da komşularımızla ilişkilerimizi iyileştirme yolunda aldığımız mesafeler geliyor.

Üzülerek ifade edeyim ki yıllar yılı Türkiye'nin dış politika gündemindeki en önemli meseleler komşularıyla yaşadığı sıkıntılarla ilgiliydi. Türkiye'nin bir kısmıyla tarihi ortak bağlara da sahip olduğu komşularıyla bu mesafeli hali, ne bizim, ne komşu ülkelerin, ne bölgemizin menfaatine bir durumdu.

Bu tabloyu değiştirmeyi ve komşularımızla problemlerimizi çözüme bağlayarak iyi ilişkiler geliştirmeyi öncelikli görevimiz saydık. Şunu mutlulukla ifade etmeliyim ki kararlılıkla attığımız bu dostluk adımları komşularımızdan da karşılık gördü ve bugün çevremizdeki bütün ülkelerle geçmişle kıyaslanmayacak bir dostluk ilişkisi içindeyiz.

Bugün, hem ikili ilişkilerde hem de bölgesel ve küresel meselelerde, karşılıklı iş ve güç birliği imkanlarını en üst seviyeye çıkarmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Ticari ve kültürel bağlarımızı olabildiğince güçlendiriyoruz.''

-''DÜNYADAKİ HİÇBİR ÜLKEYE KAPIMIZ KAPALI DEĞİL''

Bunun en güzel örneklerinden birinin Suriye ile yaşandığını anlatan Başbakan Erdoğan, Türkiye ile Suriye arasında vizenin kaldırıldığını hatırlattı.

''Ortak bir tarihe, zengin kültürel bağlara sahip olan, birbirine akraba olan, komşu olan, geleceğe dönük menfaatleri de aynı olan bu iki dost ülkeye yakışan da bu'' diyen Erdoğan, Suriye ile ilişkilerin bundan böyle çok daha güzel seviyelere geleceğini ve iki halk arasındaki kaynaşmanın da hızlanacağını ifade etti.

Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Türkiye'nin bölgesinde sevilen, güçlü, ağırlığı, itibarı olan bir ülke olması, dünyadaki önemini de doğrudan arttırmaktadır, bunu çok önemli görüyoruz.

Bölgemizde çeşitli sebeplerle henüz istediğimiz seviyede ilerleme sağlanamayan meselelerle ilgili olarak da ilgili bütün ülkelerle temaslarımızı sürdürüyoruz.

Kıbrıs meselesinde Türkiye son yıllarda dünyanın da kabul ettiği gibi daima çözümden yana olan, yapıcı olan taraf konumundadır, bu tutumumuzu bundan sonra da sürdüreceğiz. Bizim, ülke olarak, hiç kimseye karşı, hiçbir önyargımız yok, hiçbir kompleksimiz yok, dünyadaki hiçbir ülkeye de kapımız kapalı değil...

Ermenistan ile henüz çözülmemiş bazı sorunlarımız olduğu doğrudur. Ancak bunların da iyi niyet temelinde çözülebilir meseleler olduğunu düşünüyoruz. Bu çerçevede, Ermenistan ile imzalanacak olan protokol önemli bir aşamaya işaret etmektedir. Bildiğiniz gibi, bu protokol ancak TBMM'nin onayı ile geçerlilik kazanacak olan bir protokoldür. İki ülke arasındaki meseleleri çözmek ve ilişkilerimizi iki komşu ülkeye yakışır bir çizgiye çekebilmek için bu temaslarımızı sürdüreceğiz.

Bu temaslarımız sırasında elbette dostumuz ve kardeşimiz Azerbaycan halkının menfaatlerini de en az kendi menfaatlerimiz kadar korumaya özen gösteriyoruz.

İnanıyorum ki bu süreç, hem Türkiye hem Ermenistan hem de Azerbaycan için mutlu bir sona bağlanacak, adeta kangrene dönüşmüş bu mesele de ortadan kalkmış olacaktır. Bunun için, önceliklerimizi ve vazgeçilmezlerimizi titizlikle koruyarak barışçı ve dostane adımlarımızı sürdüreceğiz.''

Türkiye'nin, Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar'da doğrudan tarafı olsun ya da olmasın bütün meselelerin çözümüne katkı sağlamak üzere, en üst seviyede çabalarını sürdürdüğünü kaydeden Erdoğan, bunun sadece kendilerinin dış politika rotası değil, aynı zamanda Türkiye'nin dünyada ve bölgesinde ulaştığı ağırlığın ve önemin de bir gereği olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, Avrupa Birliği ile ilişkileri de bu barışçı ve medeni perspektif içinde ele aldıklarını ve meseleye bu ciddiyetle yaklaştıklarını dile getirdi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bu (ABD) gezimiz vesilesiyle Türkiye'nin büyüklüğünü bir kere daha müşahede ettik ve bundan büyük gurur duyduk, daha büyük hedeflere doğru ilerleme adına azim ve kararlılığımız daha da arttı, daha da katmerlendi'' dedi.

Erdoğan, televizyonlarda yayınlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasına New York'ta düzenlenen Birleşmiş Milletlerin 64. Genel Kurulu ile Pittsburgh'da düzenlenen G-20 zirvesi çalışmalarına katılmak üzere ABD'ye gittiklerini ve pek çok üst düzey temaslarda bulunduklarını anımsattı.

Bu yılki BM Genel Kurulu'nda uluslararası gündemle ilgili konularda Türkiye'nin görüşlerini açıklayan bir konuşma yapma imkanı bulduğunu ifade eden Erdoğan şunları söyledi:

''Genel Kurul'dan önce de, ABD Başkanı Sayın Barack Hüseyin Obama başkanlığında düzenlenen nükleer silahsızlanma ve yayılmanın önlenmesi konulu Güvenlik Konseyi toplantısına katılarak bir konuşma yaptım. Bildiğiniz gibi, Türkiye, yürüttüğümüz diplomatik çabalar neticesinde, BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmişti. Dolayısıyla, ilk defa bir Türk Başbakanı, Güvenlik Konseyi'nde ülkemizi temsilen konuşma yapmış oldu.

Gerek BM Genel Kurulu, gerek G-20 zirvesi vesilesiyle orada bulunan pek çok yabancı liderle de çok yararlı ikili görüşmeler gerçekleştirdim. Bu temaslar sayesinde ABD, Rusya, İran, Pakistan, Hollanda, İsveç, Irak, Güney Kore, Avusturya, İtalya, Güney Afrika, Hindistan, Lübnan başta olmak üzere 32 hükümet ve devlet başkanıyla görüş alışverişinde bulundum. Ayrıca, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile de bir araya geldim. Bu görüşmenin hemen ardından, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile gerçekleştirdiğimiz görüşmeye BM Genel Sekreteri Sayın Ban Ki-Moon ve İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun da katılmış olması bizi ayrıca memnun etti.''

-''ULUSLARARASI MEDYADA BÜYÜK YANKI BULDU''-

Erdoğan, bütün bu temaslarında başta bölgesel sorunlar olmak üzere gündemdeki dünya meseleleri hakkında Türkiye'nin görüş ve hassasiyetlerini aktarma imkanı bulduklarını belirterek, sözlerine şöyle devam etti:

''Memnuniyetle gördük ki, dış politikada attığımız sağlam ve geniş ufuklu adımlar, Türkiye'nin dünyadaki itibarını ve ağırlığını her geçen gün arttırıyor. Amerika'nın en saygın üniversitelerinden olan Princeton Üniversitesi'nde, New York Eyalet Üniversitesi'ne bağlı Levin Enstitüsü'nde yaptığımız konuşmalarda; İslam Konferansı Teşkilatı 40. Kuruluş Yılı Resepsiyonu'nda ve diğer bütün etkinliklerde bu itibar ve ağırlığı fazlasıyla hissettik.

Küresel barış, nükleer silahsızlanma, medeniyetler ittifakı, iklim değişikliği gibi dünya gündeminin önemli konu başlıklarıyla ilgili Türkiye adına dile getirdiğimiz görüşler, hem muhataplarımızda hem uluslararası medyada büyük yankı buldu. Yine bu ziyaretimiz esnasında orada yaşayan vatandaşlarımızla New York'ta bir araya gelme fırsatını bulduk. Türkiye'nin meselelerini yüz yüze konuşma ve hasret giderme fırsatı bulduk. Kendilerinin Türkiye'nin geleceğiyle ilgili umut ve heyecanlarını paylaşmak bizim için büyük bir mutluluktu. Bu gezimiz vesilesiyle Türkiye'nin büyüklüğünü bir kere daha müşahede ettik ve bundan büyük gurur duyduk. Daha büyük hedeflere doğru ilerleme adına azim ve kararlılığımız daha da arttı, daha da katmerlendi. Ülkemize ve milletimize güvenmekle ne kadar doğru yaptığımızı bu vesileyle bir kere daha görmüş olduk.''

-''BÜTÇEDE EN BÜYÜK PAYI EĞİTİM HARCAMALARINA AYIRIYORUZ''-

Eylül ayının eğitim yılının da başladığı dönem olduğunu hatırlatan Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Her yıl bu dönemde okullarımız Türkiye'nin geleceğini inşa edecek olan çocuklarımızın eğitimi için umutla ve heyecanla kapılarını açıyor. Hükümet olarak, yarınlarımızın bu okullarda, bu eğitim yuvalarında şekillendiğini biliyoruz. Bu bilinçle, çocuklarımıza en iyi eğitim imkanlarını sunabilmek, bu alandaki eksiklikleri giderebilmek için büyük gayret gösteriyoruz.

Eğitimin Türkiye'nin en temel önceliği olduğu gerçeğinden hareketle son yıllarda bütçeden en büyük payı eğitim harcamalarına, eğitim yatırımlarına ayırıyoruz. Bakınız Milli Eğitim Bakanlığımızın 2002 yılında bütçeden aldığı pay 7,5 milyar TL iken, bu yıl bu rakamı yüzde 267'lik bir artışla 27,5 milyar TL seviyesine yükseltmiş durumdayız. Yedi buçuk milyardan 27 buçuk milyara.''

Başbakan Erdoğan, ''Bu Türkiye'nin son altı yılda yaşadığı ekonomik zorluklar hesaba katıldığında çok ileri bir adımdır, çok önemli bir gelişmedir'' dedi.

-OKULLAŞMA ORANLARI-

Erdoğan, 2002 yılında 2,5 milyar TL seviyesinde olan yüksek öğretim bütçesini de 2009 yılında yüzde 252'lik artışla 8,8 milyar TL'ye yükselttiklerini ifade ederek, ''2002 yılında 494 milyon TL olan YURTKUR bütçesi yüzde 386'lık bir artış göstererek, 2009 yılında 2 milyar 400 milyon TL'yi aşmış duruma geldi. Lütfen dikkat ediniz; 494 milyon'dan 2 milyar 400 milyon liraya... Yedi yılda yüzde 386'lık bir artış. 2003 yılından bugüne kadar toplam 132 bin 790 yeni dersliğin yapımını tamamlayarak öğrencilerimizin hizmetine sunduk'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, 2003-2009 yılları arasında 610 resmi anaokulu, 1587 ilköğretim okulu, 55 yatılı ilköğretim okulunu, 113 Anadolu öğretmen lisesini, 402 genel liseyi, 561 Anadolu lisesini, 41 fen lisesini, 22 spor lisesini, 17 sosyal bilimler lisesini ve 10 Anadolu güzel sanatlar lisesini hizmete açarak eğitimimize kazandırdıklarını kaydetti.

''Ayrıca, hizmete sunduğumuz 42 bilim sanat merkezi ve lütfen dikkat 988 muhtelif meslek lisesini de bu listeye ekleyebiliriz'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bu dönemde Türkiye'nin her köşesindeki okullarımıza 16 bin 650 adet fizik, kimya, biyoloji ve fen laboratuvarı araç ve gereç takımı gönderilmiş ve 5 bin 385 adet yeni kütüphane kurulmuştur. 592 adet spor salonu ve 101 adet çok amaçlı salon yapımı tamamlanarak hizmete açılmıştır. Yine 2003 yılından bugüne kadar 587 adet ilköğretim ve ortaöğretim pansiyon binası yapılarak 70 bin 470 yeni yatak kapasitesi eğitimimizin hizmetine kazandırılmıştır. Ağırlıkla köylerdeki öğretmen ve idareciler için Bin 870 adet lojman yapılmıştır. Aksi takdirde öğretmenlerimiz buralara gidemiyor veya gitmiyor. Öğretmen evleri özelleştirme kapsamı dışına çıkarılmış ve ilave olarak 79 öğretmen evi ve 27 öğretmen lokali açılmıştır.''

Bu rakamların Türkiye'nin eğitim alanında nasıl muhteşem bir atılım içinde olduğunu gösteren rakamlar olduğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''2002 yılında okul öncesi eğitimde yüzde 11 olan okullaşma oranı 2008-2009 eğitim yılında -buna da dikkat- yüzde 33 seviyesine kadar yükselmiş durumda. Yüzde 11, yüzde 33... Yine 2002 yılında ilköğretimde net okullaşma oranı yüzde 90,98 seviyesinde iken, 2008-2009 eğitim yılında bu oran yüzde 96,49'e yükseldi.

Ortaöğretimde net okullaşma oranı 2002 yılında -lütfen buraya da dikkat edelim- yüzde 51 iken, 2008-2009 eğitim yılında aynı oran yüzde 59 seviyesine taşındı. 8 Derslik ve üzeri tüm okullarımıza toplam 28 bin 939 adet bilişim teknolojisi sınıfı kuruldu. Evet, yanlış duymadınız; 28 bin 939 bilişim teknolojisi sınıfı... Bu çerçevede illerimize 2003 yılı ile 2009 yılı Şubat ayı sonuna kadar 722 bin 240 bilgisayar gönderildi. 2009 yılı için planladığımız bilişim teknolojisi sınıfı sayısı 6 bin 517; bilgisayar sayısı 110 bin 272'dir.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Yine sürecin (global ekonomik kriz) başından beri iddiamız şudur; Türkiye, dünya ekonomilerini derinden sarsan bu krizi, mümkün olan en az hasarla, ayakta kalarak geçirmiştir. Biz bu krizden etkilenmediğimizi söylemiyoruz, elbette etkilendik, bunu sadece sektörlerimiz değil, vatandaşlarımız da hissetti ama 'en az biz hissedeceğiz' dedik, en az biz hissettik'' dedi.

Erdoğan, televizyonlarda yayınlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında, 'MEB İnternete Erişim Projesi' kapsamında, 20 Temmuz 2009 tarihi itibari ile alt yapısı müsait olan 36 bin 82 eğitim kurumuna geniş bant ADSL bağlantısı ile internet sağlandığını ve diğer okullara da bu imkanı sağlayabilmek için çalışmaların devam ettiğini bildirdi.

''Bildiğiniz gibi liselerin öğretim süresini 3 yıldan 4 yıla çıkardık, örgün ve yaygın eğitimde toplam 599 dersin müfredatını yeniledik, eğitimde bugünün dünyasıyla uyumlu standartları yakalamak için çalışmalarımızı çok yönlü olarak sürdürüyoruz'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Öğretmen açığını kapatmak üzere 2003 yılından 2009 yılına kadar 142 bin 848 kadrolu, 50 bin sözleşmeli olmak üzere toplam 192 bin 848 öğretmen alımı gerçekleştirdik. 2003 yılında kız çocuklarının okullaşmasına destek kampanyası kapsamında başlattığımız 'Haydi Kızlar Okula' kampanyası kapsamında bugüne kadar 350 bin çocuğumuzun okullaştırılmasını sağladık. 6 yıl içinde ilk ve ortaöğretim öğrencilerine 740 milyona yakın ders kitabını ücretsiz olarak dağıttık.

Sosyal güvencesi olsun olmasın ilk defa özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine devam eden tüm özürlülerin özel eğitim giderlerini karşılamaya başladık. 2003 yılından 2009 yılı Temmuz sonuna kadar, şartlı nakit transferi kapsamında, ilk ve ortaöğretimdeki 9 milyon 361 bin 658 öğrencimiz için toplam 1 milyar 229 milyon 109 bin TL ödeme yaptık. Ortaöğretim bursu 2002 yılında öğrenci başına 13 TL iken, 2009 yılı itibariyle bu rakam yüzde 477'lik bir artışla 75 TL'ye yükseltilmiş durumdadır.''

-YÜKSEKÖĞRETİMDE NET OKULLAŞMA ORANI, YÜZDE 27,69'A YÜKSELTİLDİ-

Aynı gelişme tablosunu yükseköğretim alanında da görmenin mutluluğunu yaşadıklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Bakınız 2003-2009 yılları arasında 41'i Devlet, 22'si vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 63 yeni üniversitenin kuruluşunu gerçekleştirdik ve şu anda 81 vilayetimizin tamamında üniversite var, üniversite olmayan ilimiz yok artık. Böylece, bütün Türkiye'de 94'ü Devlet, 45'i vakıf üniversitesi olmak üzere toplam üniversite sayısı 139'a ulaştı. Yine aynı dönemde bu üniversitelere toplam 261 yeni fakülte, 72 yeni yüksekokul ve 134 yeni enstitü ilave edildi. 86 adet yeni yüksek öğretim blok-yurt binasının yapımını tamamlayarak yükseköğretime 35 bin 401 ilave yatak kapasitesi kazandırdık.

Yükseköğretim'de 2002 yılında yüzde 14,65 olan net okullaşma oranı, 2008-2009 eğitim yılında yüzde 27,69'a yükseltildi. Burs ve kredi miktarlarında da ciddi iyileştirmelere imza attık: 2002 yılında 45 TL'den 451 bin 550 öğrenciye ödeme yapılırken, 2008 yılında 160 TL'den 755 bin 671 öğrenciye ödeme yapıldı. 6 yıl içinde, burs miktarı 45 liradan 160 liraya çıktı; burs alan öğrenci sayısı da 451 binden 755 bine. 2009 yılında ise aylık kredi ve bursları 180 TL'ye çıkartarak 205 bin 50 öğrenciye burs, 653 bin 897 öğrenciye öğrenim kredisi ödemesi yaptık. Böylece 2002 yılına göre yükseköğretim öğrencilerinin aylık kredi ve burs miktarlarında yüzde 300'lük bir artış sağlanmış oldu.''

Erdoğan, eğitim konusunda hükümet olarak imkanlarının azamisini kullanarak gelişmeyi hızlandırmak, Türkiye'nin yarınlarını emanet edecekleri çocuklara en iyi eğitim standartlarını sunmak için samimiyetle çalıştıklarını ifade etti.

Başbakan Erdoğan, ''İnşallah bu önemli atılımdan da Türkiye'nin yüzünü ağartacak sonuçlar alacak, hepimizin göğsünü kabartacak nesiller yetiştireceğiz'' diye konuştu.

-''KİTLESEL FELAKETLER, DEV İFLASLAR DA YAŞAMADIK''-

Başbakan Erdoğan, ''Global ekonomik krizin ülkemizdeki olumsuz etkilerini en aza indirmek, Türkiye'nin kriz öncesi dinamik büyüme trendini yeniden yakalamasını sağlamak için ilgili bütün birimlerimizle birlikte yoğun bir mesai harcıyoruz. Geçen hafta, ilgili bakanlarımız hem krizin Türkiye'ye çıkardığı faturayı sizlere en açık, en şeffaf biçimde aktardılar, hem de hükümetimizin geleceğe dönük orta vadeli planlarını bilginize sundular'' dedi.

Krizin başından bugüne kadar bizim değişmeyen bir tavırları bulunduğunu anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''O da sizlere açık davranmak, ekonomimizin seyrini adım adım sizlerle paylaşmaktır. Yine sürecin başından beri iddiamız şudur; Türkiye, dünya ekonomilerini derinden sarsan bu krizi, mümkün olan en az hasarla, ayakta kalarak geçirmiştir. Biz bu krizden etkilenmediğimizi söylemiyoruz, elbette etkilendik, bunu sadece sektörlerimiz değil, vatandaşlarımız da hissetti ama 'en az biz hissedeceğiz' dedik, en az biz hissettik.

Ülke olarak biz bu süreçte büyük yıkımlar, kitlesel felaketler, dev iflaslar da yaşamadık, batan firmaları devlet bütçesinden kurtarmak suretiyle faturayı milletimize de ödettirmedik. Şimdi daha berrak biçimde ortaya çıkan tablo, Türkiye'nin kriz sürecinde son 6 yıllık dinamik büyüme çizgisinden bir parça geri kaldığını ortaya koymaktadır. Ama aynı tablo, Türkiye'nin biraz daha gayretle aynı dinamik büyüme hızına kısa zamanda tekrar ulaşabileceğinin ümidini de vermektedir.

Şunu bilmenizi isterim ki hükümet olarak bu konunun hassasiyetle ve dikkatle takipçisi olmaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Her gelinen aşamada, yeni yeni gelişmeler oldukça sizleri de bilgilendirmek konusunda hassasiyetimizi sürdüreceğiz, ama ben ama bakan arkadaşlarım. Karamsar olmamız için hiçbir sebep yok. Ekonomimiz krizin etkilerini hızla üstünden atıyor ve bu iyileşmenin etkisini de hepimiz her gün biraz daha hissedeceğiz. Bizler bu ülkenin vatandaşları olarak işlerimize dört elle sarılıp, ülkemiz için üretmeye, ülkemiz için kazanmaya, ülkemize inanarak ve güvenerek çalışmaya devam edersek Türkiye'nin aşamayacağı engel yoktur.

Türkiye'nin geleceğe umutla bakmak için çok sebebi vardır. Yeter ki huzur ve istikrarımızın, birlik ve beraberliğimizin değerini bilelim, Türkiye'nin ideallerine sahip çıkalım. Bu inanç ve umutla yolumuza devam edelim.'

27 Eylül 2009 Pazar

Anavatan partisi 31 ekimde tarih oluyor

DP Genel Başkanı Cindoruk, kabulde yaptığı konuşmada, Anavatan Partisi ile yürüttükleri birleşme sürecinin tamamlanmak üzere olduğunu belirterek, ''31 Ekim günü Atatürk Spor Salonu'nda her iki parti ortak kongre yapacak ve Demokrat Parti Adı altında birleşeceğiz'' dedi.

OSTİM'in yurt dışında da örnek alınan çok önemli bir yapı olduğunu ifade eden Cindoruk, geçmişte olduğu gibi ''İşletmeler Bakanlığı''nın kurulması gerektiğini savundu.

OSİAD Başkanı Keskin de işletmelerin tahsilat ve karşılıksız çek-senet konularında sıkıntılar yaşadığını belirterek, bankaların kredi faizlerinin yüksek olmasından yakındı. KOBİ'lerin çok büyük sıkıntı içinde olduğunu ifade eden Keskin, ''İşçi çıkartmamaya çalışıyoruz ama kriz döneminde, yaklaşık 80 bin çalışanın olduğu İvedik Organize Sanayi ve OSTİM'de, yaklaşık 22 bin kişi işten çıkarıldı'' dedi. Keskin, yasal düzenlemelerle KOBİ'lere destek verilmesi ve nakit akışının sağlanarak piyasanın canlandırılması gerektiğini dile getirdi.

Türkiye'deki işletmelerin yüzde 94'ünü oluşturan KOBİ'lerin toplam kredinin sadece yüzde 4-5'ini kullandığını anlatan Keskin, istihdam üzerindeki vergi yükünün ve SSK primlerinin düşürülmesini istedi.

Cindoruk, bir gazetecinin, ''Başbakan Erdoğan, demokratik açılım sürecinin hazmettire hazmettire devam ettirilmesi gerektiğini söyledi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?'' sorusu üzerine, ''Evvela Türkiye'nin Başbakan'ı hazmetmesi lazım. Başbakan'ı daha Türkiye hazmedemedi'' diye konuştu.

Abdullatif Şener'den özelleştirme itirafı

Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, ülkenin ve siyasetin ''rant aracı'' haline dönüştüğünü iddia ederek, ''Türkiye'de özelleştirmeler bir yabancılaştırmaya dönüşmüştür'' dedi.

Partisinin ilk teşkilat binasını Polatlı'da açan Şener, ilçenin Ankara Caddesi'nde yaptığı konuşmada, Hükümet'in tarım politikasının üreticiyi yok ettiğini savunarak, özelleştirmelerin yabancılaştırmaya dönüştüğünü, siyasetin rant için yapıldığını ve ülkenin dışarıdan yönlendirildiğini öne sürdü.

Abdüllatif Şener, dışarıdan esen rüzgarların bu ülkeyi yönetmemesi gerektiğini ifade ederek, ''Sayın Başbakan (ben BOP'un eş başkanıyım) dedi. Kendi ağzıyla tam 31 kez BOP'un eş başkanı olduğunu ilan etti. Bu şartlar altında bu siyaset tarzı dış güçlere Türkiye'yi açık hale getirmek demektir. Bu ülkenin birliğe ve beraberliğe ihtiyacı vardır'' diye konuştu.

Hükümet'in ülkeyi ''siyasi rant aracı'' haline dönüştürdüğü iddiasında bulunan Şener şunları kaydetti:

''İmar rantları, ihale rantları, özelleştirme rantları, bu ülkedeki vatandaşlarımızı perişan etti. Bir ülkede yolsuzluk varsa, o ülkede yoksulluk da vardır. Yıllardır bu ülkede ne var ne yok her şeyi satıyorlar. Halk kazanmıyorsa kim kazanıyor? Şeffaflık yok, her şey kapalı kapılar ardında yapılıyor. Dokunulmazlıklar var kimse hesap soramaz. Meclis'te, Sayın Başbakan, bakanlar, milletvekilleri hakkında yüzlerce dokunulmazlık dosyası var. İhaleye fesat karıştırmaktan, zimmetten dosyalar duruyor. 7 senedir o dosyaların kapağı açılmıyor. Sorumlulardan hesap sorulamıyor, mahkemeye sevk edilemiyor. Çünkü dokunulmazlıkları var. Ve yaptıkları her şey dokunulmazlığın arkasında kayboluyor ve gidiyor. Böyle bir Türkiye var. Bir taraftan ihaleler, bir taraftan imarlar, bir taraftan deniz fenerleri... Böyle bir Türkiye'de tüyü bitmedik yetimin hakkı gasp edilirken, posta oturmak, makamlara sahip çıkmak, koltuğu devam ettirmeye çalışmak, menfaatlerde bulunmak bizim kitabımızda yoktur.''

-ÖZELLEŞTİRME-



Türkiye'de, özelleştirmelerin ''yabancılaştırmaya'' dönüştüğü görüşünü dile getiren Şener, şöyle devam etti:

''Gece gündüz bu ülkenin 70 yıllık birikimleri sürekli satılıyor. Yıllardır hangi tesis kurulmuşsa hepsi sürekli satılıyor. Stratejik kuruluşlar, sabit teflonlar, cep telefonları, bankalar, limanlar, bu ülkenin en hassas varlıkları bu Hükümet tarafından sürekli yabancılaştırıldı. Geçen hafta Hükümet açıkladı; 'unlar yetmedi devam edeceğiz. Şeker fabrikalarını, elektrik dağıtımını, Telekom'u, THY'nin, hepsinin kalan hisselerini, Milli Piyango'yu, oto yolları köprüleri, hepsini yabancılaştıracağız' diye daha geçen hafta ilan etti. Bunların özelleştirme dediği yabancılaştırma... Ülkenin bütün varlıklarını satmak ve bitirmek. Bu dünyanın neresinde var Allah aşkına. ABD'de liman ihalesini Arap Emirlikleri'nden bir firma aldı. Amerikan Senatosu ayağa kalktı, (Amerikan limanlarını yabancılar işletemez) denildi.''

-HÜKÜMET'İN TARIM POLİTİKASI-

Tarım politikasını da eleştiren Şener, Hükümet'in elinde tarımın ''tükenip yok olduğunu'' savundu.

Şener, gübreden yüzde 18 KDV aldığını ifade ederek, ''Başbakan oyları çiftçiden, kıyakları pırlantacıdan alıyor. Hükümet'in tarım politikası üreticiyi perişan edecek'' diye konuştu.

Abdüllatif Şener, kabinede bulunduğu süre boyunca hiçbir özelleştirme kararına imza atmadığını belirterek, ''Galataport olayında da Başbakan'ın, kabine üyelerinin hepsinin baskısına rağmen onay vermedim'' dedi.

Milletvekilliğini, bakanlığı, dokunulmazlığı bıraktığını kaydeden Şener şunları söyledi:

''Artık Meclis'tekiler gibi dokunulmazlığım yok, buradayım. Hesap sormak isteyen varsa gelsin hesap sorsun hodri meydan, ama aslında Polatlı'ya biz Türkiye Partisi olarak dokunulmazlıklarının arkasına sığınanlardan hesap sormaya geldik. Aynı zamanda bağrı yanık, çilekeş Polatlılı kardeşlerimizle dertleşmeye geldik. Dertlerine çare aramaya geldik. Ayağa kalktım Türkiye Partisini kurdum arkadaşlarımla birlikte. Ülkemiz için, Türkiye için, sizler için.''

Teşkilat binası açılış törenine Şener ile, Genel Başkan Yardımcıları Bülent Kuşoğlu, Ahmet Işık, Ankara İl Başkanı Metin Karabulut, Polatlı İlçe Başkanı Mithat Atak ve çok sayıda partili katıldı.

Polatlı Muhtarlar Derneğini de ziyaret ederek sorunlarını dinleyen Şener, daha sonra Polatlı'dan ayrıldı.

24 Eylül 2009 Perşembe

Bakan Eroğlu: Yıkılan bina dere yatağında

Önceden planlanmış programı sebebiyle sel bölgesine yakın zamanda gidemeyeceğini dile getiren Eroğlu, "Şu an yetkililer orada gerekli müdahaleleri yapıyorlar. Biz de ilerleyen zamanlarda sel bölgesine gideceğiz." dedi.

Bakan Eroğlu, afetlerde erken uyarı sistemi açılışında gazetecilerin sorularını cevapladı.

"Bugün açılışı yapılan erken uyarı sistemi daha önce kurulsaydı İstanbul ve Artvin'de sel felaketi yaşanır mıydı?" sorusuna Eroğlu, "Tabiî ki erken uyarı sistemi çok önemli. Teknoloji zaman içinde gelişen bir şey. 30 yıl önce böyle bir teknoloji yoktu. Bu sistemle felaketi tahmin süresi 15 dakikaya iner." diye cevap verdi.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Erdoğan'dan İstanbul'a 2 milyon TL

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'daki sel felaketiyle ilgili gelişmeleri Başbakanlık Merkezi Bina'da takip ediyor. Erdoğan'ın yarın İstanbul'a gelmesi bekleniyor.

ERDOĞAN, ARAMA-KURTARMA VE VATANDAŞLARA YARDIM KAPSAMINDA KULLANILMAK ÜZERE, 2 MİLYON LİRANIN İSTANBUL VALİLİĞİNE GÖNDERİLMESİ TALİMATINI VERDİ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, İstanbul'da meydana gelen sel felaketi dolayısıyla, arama-kurtarma ve vatandaşlara yardım kapsamında kullanılmak üzere, 2 milyon liranın İstanbul Valiliğine gönderilmesi talimatını verdi.

28 Temmuz 2009 Salı

Bosna Dışişleri Bakanı Türkiye'ye gelecek

Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, Ankara'da gerçekleştirilecek görüşmelerde, iki ülke arasındaki ikili ilişkiler üzerinde durulacak ve her iki ülkeyi yakından ilgilendiren bölgesel ve uluslararası konular hakkında görüş teatisinde bulunulacak.

Konuk Dışişleri Bakanı, 30 Temmuzda İstanbul'da Türk iş çevreleriyle de bir araya gelecek.

Uzan, Erdoğan'a tazminat ödeyecek

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Cem Uzan hakkında açtığı tazminat davası sonuçlandı.

Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen davanın karar duruşmasına, Başbakan Erdoğan'ın avukatı Muammer Cemaloğlu ile Uzan'ın avukatı Halil Şahin Dost katıldı.

Avukat Cemaloğlu, daha önceki iddialarını tekrarlayarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etti.

Avukat Dost ise dava konusu konuşmanın bütününe bakmak gerektiğini belirterek, ''Buna göre, müvekkilimin hakareti değil eleştirisi söz konusudur. Davacı, Başbakan ve iktidar partisinin genel başkanı olarak ağır eleştirilere katlanmak yükümlülüğündedir'' diye konuştu. Dost, davanın reddini istedi.

Hakim Adem Albayrak, davayı kısmen kabul ederek, Cem Uzan'ın, Başbakan Erdoğan'a yasal faiziyle birlikte 5 bin TL manevi tazminat ödemesine karar verdi.

Davanın dilekçesinde, Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan'ın, 5 Şubat 2004 tarihinde, Kars'ın Sarıkamış ilçesinde düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, Başbakan Erdoğan'a ''Kişilik haklarına saldırı niteliğinde sözler sarf ettiği'' ileri sürülmüştü. Dilekçede, Uzan'dan, 25 bin TL manevi tazminat talep ediliyordu.

HSYK'da askerleri yargılayacak savcılığa atama

HSYK'nın beklenen yaz kararnamesi açıklandı.

Kararnemenin yanında HSYK tarafından alınan kararlar da dikkat çekti. Askere sivil yargı yolunu açan Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 250. maddesinde yapılan değişikliğin ardından bu soruşturmalara bakacak yeni savcılar da atandı.

Ergenekon soruşturmasını da açan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na, CMK 250. madde kapsamına giren suçların soruşturma ve kovuşturmasında çalışmak üzere, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Olcay Seçkin ile İstanbul Cumhuriyet Savcıları Kasım İlimoğlu ve Mustafa Çavuşoğlu getirildi.

İstanbul Hâkimi Tuncay Aslan'a ise İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğinde çalışmak, gerektiğinde CMK'nın 250 inci maddesinde sayılan suç ve davalara bakmakla görevli diğer ACM üyeliklerine bakmak üzere yetki verildi.

Erdoğan'ın '2. adam'lığa seçimi kim?

Meclis'in tatile girmesine rağmen Ankara’da siyasi hava oldukça sıcak. Bir yandan meclis başkanlığı seçimi diğer yandan Kürt açılımı, sivil anayasa, yargı reformu ve derinleşen ekonomik kriz siyasetin gündemini ablukaya almış durumda.

Ankara’da nefesler tutuldu ve tüm gözler Meclis Başkanlığı seçimine çevrildi. Ankara kulislerinde siyasi senaryolar havada uçuşuyor.

Türkiye demokrasisi ve AK Parti yeni bir imtihanla karşı karşıya. Bu imtihan diğer partilerle AK Parti arasından daha çok AK Parti’nin kendi içinde ve Erdoğan'ın zihninde cereyan ediyor.

AK Parti ya bu imtihandan da başarılı çıkacak ve yoluna devam edecek ya da yeni bir yol kazasına daha uğrayacak.

AK Parti’de 29 Mart yerel seçimleriyle yükselen tansiyon, kabine değişikliği ve il kongreleriyle doruğa çıkarken parti yeni bir yol ayrımına daha geldi.

Yerel seçimlerden sonra ciddi bir özeleştiri süreci içine giren AK Parti, 2011’de yeniden tek başına iktidar olmak ve 2012’de kendi içinden birini Cumhurbaşkanı seçtirmek istiyor.

Yapılan anketlerde AK Parti’nin 2011’de tek başına iktidarında sorun görünmüyor.

Ancak sokağa çıktığınızda ‘Tayyip Erdoğan transatlantiğinin’ su almaya başladığı ve işlerin anketlerdeki kadar kolay olmadığı ileri sürülüyor. Vatandaşta Erdoğan sihri bozulmak üzere.

AK Parti modern bir parti olup kurumsallaşmak ve kök salmak yerine ‘Tayyip Erdoğan Partisi’ olmayı tercih ediyor.

Parti ‘Erdoğan sonrasını’ tartışmıyor ve gerekli tedbirler alınmıyor.

Partide bir makama gelen kimse orayı müktesep hakkı, ezeli ve ebedi sahibi olarak kabul ediyor.

TOPTAN YENİDEN ADAY YAPILACAK MI?

Meclis Başkanlığı protokolde iki numaraya karşılık geliyor ve demokrasinin krize girdiği dönemlerde çözümün bulunması noktasında tarihi bir rol oynuyor.

Meclis başkanının yetkin, tecrübeli ve sözü dinlenir biri olması gerekiyor. Aslında Toptan bu tarife çok uyan bir isim ancak belli ki parti içinde problemler var.

Köksal Toptan’ın görev süresi Ağustos’un başında doluyor. 4 Ağustos’ta seçim yapılacak.

Meclis ya Toptan’ı yeniden başkan seçecek ya da yeni bir isim başkanlık koltuğuna oturacak.

Köksal Toptan isminin ilk anda açıklanmaması, derin kulislerde Ankara İl Başkanlığı seçiminde Halis Bilge’de olduğu gibi yeniden aday yapılmayacağı şeklinde yorumlanıyor.

CHP ve MHP, Köksal Toptan’ı açıktan destekleyeceklerini deklare ederek ‘AK Parti surunda bir gedik açmak’ istiyorlar. Muhalefetin temel bir stratejisi yok belli ki tavrını AK Parti’nin ilan edeceği isme göre belirleyecek.

Muhalefet yılmadan AK Parti’yi çatlatmak ve bu çatlağı derinleştirip partiyi bölmek istiyor.

Parti içinde Köksal Toptan’a karşı ciddi bir defans olduğu ileri sürülüyor. Parti’de Toptan’ın başörtüsü ve Ergenekon meselelerinde süreci iyi yönetemediği ve demokrasi imtihanından kırık not aldığı şeklinde yaygın bir algı bulunuyor.

Ancak Erdoğan, Toptan’ı küstürmek istemiyor ve herkesi memnun edecek sihirli bir formül arıyor. Doğrusu Erdoğan’ın işi oldukça zor.

Erdoğan, belediye başkan adayları, bakanlar kurulu listesi ve 81 il kongresinden sonra şimdi de TBMM Başkanının kim olacağına karar verecek.

Erdoğan’ın parti üzerinde mutlak hâkimiyeti bulunsa da her yarışta taraf olarak, birilerini küstürüyor ve yoluna kırıp dökerek devam ediyor.

Konu geçen hafta partinin karar alma süreçlerinde tartışıldı. Erdoğan ayrıca milletvekilleriyle tek tek görüştü ve onlardan 3 isim istedi.

Parti içinden alınan bilgilerde MKYK’da nasıl bir netice alındığı hususunda herhangi bir bilgi sızmazken milletvekilleri arasında yapılan temayül yoklamasında Burhan Kuzu isminin öne çıktığı belirtildi. Geçmiş tecrübeler dikkate alındığında bunun hiçbir anlamının olmadığı görülüyor. Çünkü Erdoğan işine geldiği yerde vekilleri dinliyor, gelmediğinden dinlemiyor.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Medya 'karargahtan' mı yönetiliyor!

Taraf Gazetesi'nin “AKPyi ve Gülen'i Bitirme” manşeti ortalığı sarsarken depremin merkezinde Ankara var..

İktidar Partisi AKP, suç duyurusuyla olayın resmen tarafı olurken, ipin diğer ucunda Genelkurmay ve medya var!

Ankara Kulisleri ise Habertürk'ün bugünkü manşetini ve Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hasan Iğsız ile Ankara Temsilcileri arasındaki top secret randevuları konuşuyor.

Habertürk'ün bugünkü “belge sahte” manşetinin bu ziyaret sonrası yazıldığı iddia edilirken, en ilginç gelişme Sabah Gazetesi'nde yaşandı.

Türkiye'yi sallayan olaya uzaktan bakmayı tercih eden Sabah Gazetesi'nin Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu dün akşam üstü Org. Hasan Iğsız tarafından karargaha çağrıldı ve bilgilendirildi. Baş başa bu tip bilgilendirmelerin Muharrem Sarıkaya, Enis Berberoğlu, Murat Yetkin gibi isimlere de yapıldığı kulislerde konuşuluyor.

Soruşturması süren “İrticayla Mücadele Eylem Planı” üzerine bilgilendirme yapıldığı öğrenilen baş başa görüşmelerden çıkan temsilcilerin kalemlerinin yönünün değiştiği de kulislere yansımış durumda.

Bugün ilk etki Habertürk Gazetesi'nde görülürken yarından itibaren Sabah, Hürriyet, Radikal ve Vatan gibi gazetelerde etkinin dozunun artarak süreceği belirtiliyor. kullan

Bu kurumların içinde kuşkusuz en ilginç olanı Sabah Gazetesi Erdoğan'a “yakın” olduğu “yandaş” sıfatıyla nitelenerek ifade edilen Sabah Gazetesi'nin yönetimiyle Erdoğan'ın arasının bu gibi temaslar nedeniyle açık olduğu iddia ediliyordu.

Okan Müderrisoğlu ve Erdal Şafak geçtiğimiz aylarda Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'yla da baş başa görüşmüşler ve daha sonra Sabah'ın yayın çizgisinde önemli değişiklikler olmuştu.

Hatta Erdoğan'ın geçtiğimiz hafta katıldığı ATV'deki canlı yayın öncesinde ve sonrasında sadece Mehmet Barlas'la ilgilendiği, Okan Müderrisoğlu'nun yüzüne bile bakmadığı da Ankara'da medya kulislerinde konuşulanlar arasında…

1982 Anayasası için 'talihsiz' yorum

Sami Selçuk, Tunceli Üniversitesi'nin 1. kuruluş yıldönümü kapsamında düzenlenen ''Türkiye'de Demokrasi'' konulu konferansta, anayasanın ''tümden'' değiştirilmesi gerektiğini, 1982 Anayasası'na bakıldığında, anayasa kavramıyla çelişen, hatta anayasa kavramının dışına düşen bir metin görüldüğünü söyledi.

Anayasaların insanların hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için varolduklarını ifade eden Selçuk, şöyle konuştu:

''Anayasaların varlık nedenleri budur. Ama Türkiye'de devlet bireyine güvenmediği için kendisini güvence altına almıştır. Anayasanın ruhuna bu o kadar yerleştirilmiştir ki bu anayasanın Türkiye'yi AB sürecinde demokrasiye götürme şansı yoktur. Hiçbir zaman düzeltemezsiniz.

Ben diyorum, bir metni düzeltmek yeniden yazmaktan daima zordur. Çünkü çelişkilere düşersiniz. Bu bakımdan bu anayasanın yeni baştan yeni bir anayasayla yer değiştirmesi gerekiyor. Orasını burasını budayarak düzeltmeye çalışarak yenileştiremezsiniz. 1961 Anayasası da aynı inançla düzeltilmeye kalkışılmıştır ama ne yazık ki başarılı olunamamıştır. Türkiye'nin mevcut anayasayla 2000'li yıllara girmiş olması talihsizliktir.''

Tunceli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Durmuş Boztuğ ise konferansın ardından yaptığı konuşmada, üniversitelerini bilgi üniversitesi yapmak için çalıştıklarını ve hedeflerinin büyük olduğunu belirterek, ''Fırat Üniversitesi'nden devraldığımız Tunceli Meslek Yüksekokulu öğrencileri, Tunceli Üniversitesi'nin ilk mezunları oldular. Mezun olan 82 öğrencimizi tebrik ediyorum'' diye konuştu.

Konuşmaların ardından mezuniyet töreni çerçevesinde öğrenciler kep fırlattı ve 10. Yıl Marşı'nı söylediler.

Tunceli Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü Konferans Salonu'nda düzenlenen etkinliğe, Tunceli Valisi Mustafa Yaman, Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç, Tunceli Cumhuriyet Başsavcısı Zekeriya Bayazıt, diğer yetkililer ve öğrenciler katıldılar.

Etiketler

sayaa

yükleme oyunları seçim sonuçları
 
sayfa_f1d9fabdd31b3d2d.html